29 Kasım 2008 Cumartesi

Ali İhsan GÜRCİHAN / PSİKOLOJİK SAVAŞ, ACABA KİMLERİN İŞİ?

Sayın Cengiz Çandar, mütevazı köşemdeki bu yazı,29 Kasım 2008 tarihindeki yazınıza bir cevaptır.
Delil diye esas alınan yazı, kitap ve görüşmelerinin kanımca yanlış değerlendirilmesi ve bunlar üzerinde amacını aşan zorlama yaklaşımlar yapılması nedeni ile, Ergenekon davasından tutuklanan oğlum H.Behiç GÜRCİHAN’ın mağdur edildiğini düşünüyorum.
Anne ve Baba olarak, bu konuda özgür ortamda ve yasal sınırlar içerisinde mücadele etmenin de hakkımız ve görevimiz olduğuna inanıyoruz. Hiçbir başka amacımız olmaksızın da sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.
Ne yazık ki, tarafsız ve özgür olduğunu sandığımız basın dünyasında, Kanal-D’de yapılan bir söyleşi dışında geniş kitleler karşısında kendimizi hiçbir yerde ifade fırsatı bulamadığımızı da belirtmek isterim.
Demek ki, size göre bu da hakkımız değilmiş ki, program sonrası, hiç gecikmeden bizden bahsederek dava sulandırılıyor anlamında köşenizde eleştiride bulunmuştunuz.
Bu da yetmemiş olacak ki;29 Kasım 2008 tarihli köşe yazınızda bir defa daha aynı programı gündeme getirerek adeta bizi suçlamışsınız. Yazınızdan aldığım bir bölüm aynen şöyle;
“Ergenekon sanıklarının ailelerinin tam kadro ve sunucunun özel katkısıyla bir ‘melodram’formatında boy göstermesi, Ergenekon yanlısı’Psikolojik Savaş’ın ne ölçülere vardığının çarpıcı bir göstergesi oldu.”

Sayın Çandar, şunu çok iyi bilin ki;
Biz bu ülkenin vatandaşı olarak, Anayasa’da belirtilen vazgeçilmez değerlerin bireysel savunuculuğu dışında, hiçbir zaman bir psikolojik savaş’ın parçası olmadık. Tam aksine birileri tarafından yürütülen psikolojik savaşa karşı dikkatli olmaya çalıştık. Her zaman ve her yerde bu ülke adına inandığımız değerler uğruna, yasal çizgiler içerisinde heyecan ve gururla vatandaşlık görevimizi yerine getirdik. Yeri geldiğinde konuştuk ve haksızlık karşısında da kendimizi daima savunduk. Açıkça ifade edemediğiniz Kanal-D de ki o programa da aynı anlayış ve inançla katıldık.
Siz de bu ülkede haksız suçlandığını ve mağdur edildiğini iddia eden biri olarak, bizim bireysel haykırışımızı neden garipsediğinizi anlamakta zorluk çekiyorum. Sizler gibi kendimizi ifade etmek bizim de doğal hakkımız değil mi? Bu hakkını kullanan ve doğrudan mağdur duruma düşmüş bir anne ve baba ile, bu dava sürecinde ve hapishane köşelerinde eşini kaybetmiş birinin (Kuddisi OKKIR’ın eşi )söylemlerini psikolojik savaşın bir parçası olarak görmenizin gerçek sebebi nedir?
Psikolojik savaşın parçası olmak ya da ona hizmet etmek anlamında bizi hedef alan bu dolaylı ve çirkin yakıştırmanızın; esasen samimi bir savunmayı bu şekilde saptırarak ele alan ve kamuoyunu yanıltmaya, kinlendirmeye çalışan sizin yaklaşımınıza daha çok yakıştığını düşünüyorum.

Sayın ÇANDAR, Bilmenizi istediğim bir şey daha var ki;
Biz kendimizi hiçbir zaman sizin ifade ettiğiniz şekilde “Melodram” formatı içerisine sokmadık ve ne olursa olsun sokmayız da. Tanımadığınız ve anlama zahmetine dahi katılmadığınız insanları, haksız bir yorumla belli bir format içerisinde görme ve tanıtma anlayışınızı sizin gibi köşesi olan bir yazara da yakıştıramıyorum.
Eğer gerçekten hak ve hukuktan yanaysanız ve bizim de söz hakkımız olduğuna inanacak kadar demokratsanız; ya köşeniz de bana söz hakkı verir ya da patronlarınız kanalı ile bana da bir köşe ayırırsınız. İşte, o zaman şartlarımız eşitlenir. Böylece gerçeklerin ne olduğunu ifade etme ve tek taraflı yürüttüğünüz psikolojik savaşı da karşılıklı olarak yapma fırsatını buluruz.
Bir daha belirtmek istiyorum ki, kendimizi ifade için ele geçen bir imkânı bile bizlere çok gören zihniyetinizi, özgür basın ve düşünce hürriyeti ölçüleri açısından anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum.
Sizlerle kamuoyu önünde bu konuyu karşılıklı tartışmaya da her zaman hazırım. Ulusal Basında sözü geçen etkin bir kişi olarak bu fırsatı yaratmanızı da özellikle bekliyorum.

Sayın ÇANDAR son söz olarak diyorum ki;
Sizler istediğinizi yazabilir ve konuşabilirken, tüccar ve tarikatçı basının tek taraflı saldırıları karşısında bizim kendimizi ifade açısından yaşadığımız bu zorluklar, psikolojik savaş imkânının gerçekte kimlerin elinde ve kontrolünde olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.
Saygılarımla
29 Kasım 2008

1 Kasım 2008 Cumartesi

DTP’NİN PKK’DAN FARKI VAR MI? Ali İhsan GÜRCİHAN

PKK Terör Örgütü’nün ovadaki uzantısı olduğunu artık saklamaya bile gerek duymayan DTP, açıkça Türkiye Cumhuriyeti Devletini tehdit ediyor.Hem de Milli İrademizin temsil edildiği TBMM çatısı altında faaliyet gösterirken .
İşte DTP denen sözüm ona siyasi partinin son günlerde yaptıklarından sadece üç adedi. Bir göz atın ve neler oluyor,nereye gidiyoruz diye şöyle bir düşünün;
- Cumhuriyet Bayramını kutladığımız bir günde “Demokratik özerklik adı altında eyalet sistemi isteyen” kapağı sarı,kırmızı,yeşil renklerle hazırlanmış bir kitapçık dağıtılıyor.
- Şanlıurfa-Viranşehir İlçe Kadın Kolları, sözde milletvekili Aysel Tuğluk’un da katıldığı bir yürüyüş düzenliyor.Terörist başına kötü muamele yapıldığı iddiası ile yapıldığı söylenen bu eylemde,bizzat sözde vekil de dahil “ Dişe diş,kana kan,seninleyiz öcalan (katil) “ diyecek derecede konuşmalar yapılıyor ve slogan atılıyor.
- Başbakan’ın Van gezisi öncesi DTP’nin Van milletvekili olduğu bilinen tahrikçi biri çıkıyor ve “Başbakan’ın bile bile Van’a gelmesini provakatif bir eylem olarak görüyorum.Eğer Başbakan Van’a gelirse gelişebilecek tüm olumsuzluklardan Erdoğan sorumludur .” diye tehdit ediyor ve bu adam gerçekten tüm eylemlerin yaratılmasına da zemin hazırlıyor.

Bunları okuduktan sonra her şeyi bir kenara bırakıp sadece insani duygularla sormak istiyorum ;
- Çocukları bile sokağa döken bu tahrip edici ve
yıkıcı eylemlerin terörist yaklaşımından bir farkı var mı ?
-TBMM çatısı altına girebilme onuru ve ayrıcalığını elde edebilmiş milletvekilleri, çocuk yaşta insanları, Devlet ve Güvenlik Güçleri ile karşı karşıya getiren bu uygulamadan ne beklemekte ve bu cesareti nereden almaktadır ?

Elbette olayların bu noktaya gelmesinin birçok sebebi olabilir. Devlet büyükleri yıllardır yaptıkları gibi toplantılar yapıp bu olayların nedenlerini ve alınması gereken tedbirleri de düşünmeye devam etsinler.Ancak ben vatandaş olarak bunlardan önemli olduğunu inandığım sadece iki nedeni özellikle vurgulamak istiyorum.

- İlgisiz gibi gözükse de birinci ana neden ;
Çok eşli ve çok çocuklu aile yapısında, ana kucağından itibaren sevgi ve dayanışma duygusundan mahrum bırakılmış insanlara,kin ve nefret aşılamak çok kolaydır.Onları kandırıp,inandırıp her şey yaptırabilirsiniz.

- İkinci önemli neden ise ;
Bireysel suçları ya da çete faaliyetlerini sorguluyor görüntüsü altında , ölçüsüz ve seviyesiz bir şekilde Devleti ve onun en önemli unsuru Silahlı Kuvvetleri hedef alır Cumhuriyetle hesaplaşmaya kalkarsanız,

Ulusal ve Milli değerlere sahip çıkmayı tartışılır ve çağı geçmiş bir yaklaşım diye masaya yatırır,egemenliğinizi paylaşır ve bu ülkenin Üniter Yapısı konusundaki ciddiyet ve duruşunuzu kaybederseniz, pusuda bekleyen bölücülere ve fırsatçılara uygun ortamı bizzat kendi elinizle hazırlamış olursunuz .

Kısacası ;
Artık sivil itaatsizlik eylemlerinin konuşulduğu ve yakıp yıkarak çekinmeden de uygulandığı bu olumsuz durumun en büyük sorumluluğu;
Anayasa’da belirlenen kimliğimizi çarpıtarak ifade etmeye çalışan aydın takımı ve yetkililer ile Türk Silahlı Kuvvetleri ve Cumhuriyetle hesaplaşmaya kalkanlara aittir.
1 Kasım 2008

İKİNCi ERGENEKON DAVASI Ali İhsan GÜRCİHAN

Hepimiz biliyoruz ki, Anayasa’mıza göre;
“Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir.
Demokratik, Laik ve Sosyal bir hukuk Devletidir.
Ülkesi ve Milleti ile de bölünmez bir bütündür.”

Anayasa’nın değişmesi mümkün olmayan bu temel ilkesinden hareketle,demokrasi aleyhine faaliyetlerde bulundukları şüphesi ile bir kısım insan hakkında, terör örgütü üyesi olmak gibi ağır bir iddia ile ERGENEKON Davası açılmıştır.

İnsan hak ve özgürlükleri açısından mağduriyet yaratan tarafları olsa da, toplumu huzursuz edecek ölçüde tartışmalara sebebiyet verse de, milli dayanışma ve adalet anlayışı açısından güven duygularını zedeleyen yönleri bulunsa da, demokrasi’ye olan sadakat ve inancımızdan kaynaklanan sabırla, bu davanın sonuçlanmasını merak içerisinde bekliyoruz.

Demokrasi’yi koruma adına açıldığı iddia edilen ve ne yazık ki Ergenekon olarak adlandırılan böyle bir davayı; amacına sadık kalması,siyasete alet edilmemesi,hukukun tarafsızlığı ve üstünlüğü ile adil yargılama ilkelerine uyulması halinde hiç tereddüt etmeksizin elbette destekliyoruz da.

Ancak soruyorum,bu Ülkede ;
Demokrasiye yönelik bir tehdit var da ,Cumhuriyet’in laik ve sosyal yapısı ile üniter yapımızı hedef alan başka tehditler yok mu?

Elbette var .Her şey gözler önünde değil mi ?
Demokrasi düşmanlarını cezalandırmak için ERGENEKON davası açarak gösterilen Devlet duyarlılığının,ülkenin rejimi ve bütünlüğü konusunda da aynı şekilde gösterilmesi gerekmez mi ?
Demokrasiyi korumak önemli de,bu ülkenin bütünlüğüne ve cumhuriyet’in niteliklerine sahip çıkmak önemsiz mi ?

Doğru olduğunu düşündüğüm bu endişelerim ve kafamdaki sorular nedeni ile açıkça demek istiyorum ki;

-Cumhuriyet karşıtı örgütlenme ve çalışmaları ortaya çıkarmak üzere; Ergenekon davasında gösterilen aynı yaklaşım ve yöntemlerle İKİNCİ BİR ERGENEKON davası daha açılmalıdır.Bu doğrultuda ele alınacak ve derinleştirilecek bir soruşturma sonucunda ; inanç sömürüsü ve imtiyazlarla sağlanan para kaynakları,bu kaynaklar üzerinden yaratılan ticaret ve siyaset imkanları,kurumlar içerisindeki yatay ve dikey örgütlenmeleri ve basın üzerindeki etkinlikleri ile büyük bir ÇETE’nin (Diğer bir ifade ile TERÖR ÖRGÜTÜ’nün) ortaya çıkarılması ihtimal dahilindedir.İnanıyorum ki sözde demokratlık gerisine sığınmasını bilen bu çetenin, çıkarları adına kimlerle ve nasıl ortaklıklar yaptıkları da bu soruşturma sonucu açıkça ortaya dökülecektir.

- Üniter Yapı’mızdan rahatsız oldukları için ortalığı yakıp yıkan bölücülerin arkasındaki gerçek güç odaklarını, onlara fikir ve düşünceleri ile destek veren sahte demokrasi savunucularını, basında propaganda yapan uzantılarını ve para kaynaklarını ortaya çıkarmak ve böylece BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) adına oynanan büyük oyunu da gözler önüne serebilmek maksadı ile; bireysel terör davalarının en azından bir kısmı birleştirerek Ergenekon benzeri tek BİR DAVA haline getirilmelidir.Bu şekilde hukuki anlamda da teröre karşı daha büyük ses getirecek sonuçlara ulaşılmalı ve topyekün mücadeleye de katkı sağlanmalıdır.

Son söz olarak ve kısaca;
ERGENOKON Davası sayesinde ,” Türkiye’nin bağırsaklarını temizleyeceğini ” seviyesiz bir şekilde izah eden ve kendini siyasetçi sananlara aynen onların seviyesine göre sesleniyorum ve diyorum ki;
“ Bu ülkenin geleceği konusunda gerçekten samimi iseniz , bağırsaklarımızı ve midemizi de gerçekten temizlemek istiyorsanız, cumhuriyetle hesaplaşacağını ilan edenler ve cumhuriyetin niteliklerinden rahatsız olanlar hakkında da ayrı bir ERGENEKON davası açılmasına razı olmanız gerekmektedir.Bağırsaklarımızı temizlemek ancak bu şekilde mümkün olacaktır.”

Ben demokratım diye haykıranlar unutmasın ki ;
HUKUK DEVLETİ ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ anlayışını, Demokrasi adına olduğu kadar Cumhuriyet adına da hakim kılabilmek, demokrat olabilmenin ilk şartıdır.
Saygılarımla.
25 Ekim 2008