21 Nisan 2009 Salı

Ali İhsan GÜRCİHAN / Tutarsız Sözde Aydınlar !...



12 nci dalga başlayınca,başta basınımız, aydınlarımız ve bazı yetkililerimiz olmak üzere Ergenekon soruşturması’na insan hakları açısından dikkat çekenler çoğalmaya başladı.

Bu işin artık;
Siyasi olarak kullanıldığını,
Demokrasi’ye yakışmadığını konuşanları duyar olduk.

Hatta,Ergenekon soruşturması ile ilgili bugüne kadar tutuklananlar hakkında yargısız infaz yapmaktan dahi çekinmeyen bir kısım aydının,basın mensubunun ve AKP’li yetkilinin bile,artık bazı konuların karıştırıldığını ve haksızlıklar yapıldığını ifade eden açıklamalarını hayretle izlemeye başladık.

Yanlış anlaşılmamak için,başlangıçta şunu hiç tereddütsüz ifade edeyim ki;Prof.Haberal,Saylan ve diğer kişiler benim için de saygın ve değerli insanlardır.İnsan hakları konusunda yapılan hiçbir hatayı ben de tasvip etmiyorum.Ancak,demokrasi ve hukuka olan inancım gereği bu saygınlığı,küçük ama çok önemli bir farkla ifade ediyorum:
“Kim olursa olsun suçu ispat edilene kadar herkesin masuniyet hakkına ve kimliğine en az Prof.Haberal ve Saylan kadar saygı duymak kaydı ile.”

Bugüne kadar Ergenekon soruşturması konusunda susan ve hatta koşulsuz olarak davaya destek veren kişilerin,sıra 12 nci dalgaya geldiğinde tepki göstermelerinin nedenini samimi olarak sormak istiyorum.
Size göre:11nci dalgaya kadar bu konuda yapılan suçlamalar,konuşulanlar ve yöntemler doğru idi de,şimdi mi yanlış yapılmaya başlandı ?

Bu konuda hangi ölçü ve değerleri esas alıyorsunuz ?

Haberal’a,Saylan’a yapılanlar için,bu soruşturma kapsamına nasıl alınırlar, onlar saygın kişiler diyorsunuz.Onların insan hakkı,demokrasi ve hukuk çiğneniyor diye benim de haklı bulduğum bir tepkiyi gösteriyorsunuz.
Ancak,söz konusu Kuddusi,Ali,Mehmet gibi sıradan vatandaşlar olunca,davanın hukuki boyutuna bile saygı duymaksızın,ağzınıza ne gelirse rahatlıkla sövüp sayarak haklarında yargısız infaz yapıyor ya da bu yargısız infaza sessiz kalıyorsunuz.Demek ki, sizin gözünüzde onlar saygın değil.

Böyle ikilemci bir yaklaşımı ,demokrasi ve insan hakları açısından izah edebilmek mümkün mü acaba ?

Ergenekon konusunda kendini otorite görerek,her gece bir televizyonda durmaksızın fikir beyan eden aydınlara da hatırlatmak istiyorum:
Cumhuriyet karşıtı basının, propaganda maksatlı yayınladığı yanlış bilgiler üzerinden değerlendirme ve yargısız infaz yapan siz aydınların arasından duruşmaya gidip,tutukluların savunmasını ciddi olarak takip eden ve gerçekleri anlamaya çalışan tek bir kişi dahi var mı acaba ?
Sesini duyurma fırsatı olmayan,hatta bir avukat tutma imkanı bile kalmayan suskun kişiler hakkında,onların ne dediğini dikkate almaksızın aylardır gece gündüz ahkam keserek yaptığınız yargısız infazı ,demokrasi değerlerine ve insan haklarına göre nasıl izah edebilirsiniz ?

Peki size göre şimdi ne değişti de,12 nci dalga ile birlikte insani değerleri esas alan,haklı bir tepki göstermeye başladınız?
Sanırım,sorunun kendisi de, çözümü de işte bu noktada…
Sıradan bir vatandaşının insan hakkı ve özgürlüğü konusunda duyarlılık göstermeyenlerin,sıra kendilerine ya da saygın dedikleri kişilere geldiğinde tepki göstermesini,ne yazık ki samimi ve demokratik bir davranış olarak kabul etmek ve de dikkate almak mümkün değildir.
Ve daha da önemlisi,sözde aydınların bu ikilemli yaklaşım tarzı, o ülkede demokrasinin artık faziletini yitirdiğinin de en önemli işaretidir.

Unutmayın ki ;
Ülkede,Demokrasi’yi hakim kılmanın ve geliştirmenin temel şartı,ortak değerler konusunda eşit ve tutarlı bir yaklaşım gösterebilmektir.

21 Nisan 2009

12 Nisan 2009 Pazar

Ali İhsan GÜRCİHAN / KİM’E GÜVENECEĞİZ ?...


Alıştık, daha doğrusu alıştırıldık artık.

Ne zaman,
Siyaset tıkanıp,yanlışlıklar ve acizlikler ortaya dökülse !...
Ne zaman,
Bir yolsuzluk açıklanıp etraf pislik kokmaya başlasa !...
Ya da ,bir seçim var diye halkın oyuna ihtiyaç duyulsa !...

İşte o zaman…
Basılıyor düğmeye ve başlanıyor ERGENEKON kazanının altına odun atılarak iş yeniden alevlendirilip gündem değiştirilmeye.
Devlet’le ve Cumhuriyet’le hesaplaşmak üzere görevlendirilen bir kısım basın, yalan ve maksatlı haberlerle başlıyor yaygaraya…
ERGENEKON aşağı, ERGENEKON yukarı.
Hukuki boyutmuş, hukuki süreçmiş, kimsenin umurunda değil…

Şimdi de, şu son birkaç gündür;
Obama’nın bizi zora sokan isteklerini ve kandırmalarını, Azarbeycan’ın Türkiye’ye tepkisini ve seçim sonuçlarındaki olumsuzlukları geçiştirmek üzere, Cumhuriyet karşıtları ve yandaş basın Ergenekon ipine yeniden sarılmaya ve davanın hukuki boyutuna aldırmaksızın, bizzat kendilerinin yürüttüğü ERGENEKON operasyonu’nu yeniden manşetlere taşımaya başladılar.

Hukuki bir dava ve onunla ilgili süreci dikkate almadan siyasi çıkarlar adına oynanan bu kirli oyun, hepimizi bezdirdiği ve yorduğu gibi, sanırım tüm güven duygularımızı da tüketti artık…

Asırların Devlet birikimine sahip bu Ülke’de, iki yıldır devam eden bir dava ile ilgili; MİT’i, Emniyet’i, Genelkurmay’ı gerçekleri ortaya koyamıyor da, şaibeli bazı şahıslar ile PKK’lı teröristlerin ifadesi mi bizlere ışık tutuyor?
Basına bakarsak, ne yazık ki gerçek böyle.
Peki, biz kime güveneceğiz ve doğruları kimden öğreneceğiz? Gerçeği tespit edip Adalet önüne koyması gereken yetkili makamlardan mı ? Yoksa böyle önemli bir davayı fırsat bilip, psikolojik savaş yöntemleri ile Devlet’e saldıran bazı kişi ve basın organlarından mı ?

Devlet’in bu yaklaşımda olmadığını ve olamayacağını düşününce; Yargı sorumluluğunda yürütülen bir dava üzerinden bu şekilde acımasız ve hukuk dışı bir psikolojik savaş yapılmasına neden göz yumulduğunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Hukuki bir davanın istismarının neden önlenemediği cevabını da bulmakta gerçekten zorlanıyorum.
Demokrasi’nin geldiği bu aşamada artık kendisi bile propaganda yapmayan bir Devlet’in, kendisini hedef alan bir propaganda karşısında suskun kalmasını, Devlet’in geleceği ve güvenliği açısından ciddi bir duyarsızlık ve sorumsuzluk olarak değerlendiriyorum.


Demokrasi ve Hukuk’a olan güvenimizden dolayı, işin hukuki boyutu saklı kalmak kaydı ile, tüm içtenliğimle soruyorum;
Yalan, dolan ve zorlama yaklaşımlarla yapılan bu psikolojik savaş karşısında sorumlu makamlar neden susuyor? Yetersiz miyiz ya da hem fikir miyiz?

İster istemez, insanın aklına geliyor;
Yoksa güç sahibi ve etkin olan esas çete, Ergenekon diye suçlananlar değil de, bu psikolojik savaşı yürüten Cumhuriyet karşıtı basın mensupları, onları destekleyen para kaynağı dernekler ve sözüm ona aydın ve siyasetçi geçinen sahte demokratlar olmasın?

Ergenekon Davası’nın Savcısı Zekeriya Öz’e gazeteciler sormuş;
“Ergenekon davasını medyanın bir kısmı farklı bir kısmı daha farklı değerlendiriyor. Size yansıması oluyor mu?”Savcı Öz ise cevap vermiş:
“Ben hiç medyaya bakmıyorum.”

Savcının bu söylemi, yürüttüğü soruşturmada etki altında kalmamak için bir yönü ile doğru olabilir.
Ancak, kanımca Savcı basına bakmalı ya da en azından şöyle bir göz atmalı. Göz atmalı ki;
— Hukuki bir davanın bazılarınca nasıl ele alındığını, yürüttükleri psikolojik savaş adına ne şekilde operasyona dönüştürülmeye çalışıldığını,
— Yalan-yanlış bazı bilgilerin basına sızdırılıp, bu amaçla gelişigüzel ve acımasızca nasıl kullanıldığını,
—Sorumsuz ve kasıtlı yaklaşımlarla Devlet’in ve Hukuk’un nasıl yıpratıldığını ve
— Bu çirkin durumun ortaya çıkardığı mağduriyetleri,

Görebilsin…


12 Nisan 2009

4 Nisan 2009 Cumartesi

Ali İhsan GÜRCİHAN / EGEMENLİĞİMİZ’İ PAZARLAYANLAR …


Şu Ülke’de konuşulanlara bakın!...
İnsan kulaklarına inanamıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altına girmiş,DTP denen sözüm ona bir partinin Genel Başkan Yardımcısı Selahattin DEMİRTAŞ, OBAMA geldiğinde kendisinden ne isteyeceklerini basına bakın nasıl ifade etmiş .
“Kürtler savaş istemiyor,ancak Türkiye sınırları içinde daha yüce bir demokrasiyi de içine alan barışçıl bir çözüm istiyor.”

Aynı şahsın bizzat kendi deyişi ile,bu söylemin açıkçası ve Türkçe’si,kısmi özerklik anlamına gelen bir bölgesel yönetim talebi.

Ey yetkili gözüken büyüklerimiz,farkında mısınız ?
PKK terörünü,sözüm ona Kürt sorunu ile özdeşleştirerek çözmeye kalkarsanız ve sorunun çözümünde,Devlet’in yıllar süren birikimini bir kenara koyup, işin içerisine ABD ile,Talabani ve Barzani’yi de katar ve onların peşine takılırsanız olacağı budur.

Şehitlerimiz’in kanını ve verilen mücadeleyi hiçe sayarcasına,göz yumulan bu söylem ve yaklaşım,Türk Milleti’nin Egemenlik Hakkını ve Bağımsızlığı’nı açıkçası ayaklar altına almaktadır.

Bölücüler ABD’den açıkça destek isteyecek bu cesareti nereden bulmaktadır ? Sorunun bu aşamaya gelmesine çanak tutan sorumlular kimdir ?

Millet’in temsilcisi TBMM, Egemenlik Hakkı’mız konusunda yabancı ülke liderlerinden talepte bulunanlara karşı sessiz mi kalacaktır ?

Böyle bir durumda insan elinde olmadan düşünüyor.Ayrımcılığın ve bölücülüğün geldiği bu çirkin aşamanın sorumluları aslında bölücüler değil de,yoksa ;
- Devlet’in bu güne kadar ki terörle mücadelesini ve bu konudaki birikimini hiçe sayarak ve üstelik Devleti kınayarak sözüm ona yeni çözümler aradığını iddia eden sorumsuz cahiller ve işbirlikçi gafiller midir ?
- Terörist ifadelerini esas alarak ve bazı bireysel hataları genelleyerek,hayali senaryolar ve zorlama yaklaşımlar ile TSK’ni yıpratmaya çalışanlar mıdır ?
- Sahte demokrasi ve özgürlük söylemleri ile,günübirlik çıkar ve oy peşinde Üniter Yapımız ve Ulusal Duruşumuzu sorgulayan Cumhuriyet’le hesaplaşmaya yemin etmiş çıkarcılar ve sahte aydınlar mıdır ?


Son söz olarak belirtmek gerekirse :
Türk Milleti’nin,
Egemenlik Hakkı’nı ayaklar altına alan ve çiğneyen bu tür çirkin söylemlere ve bu konudaki suskunluğa layık olmadığı ne zaman anlaşılacaktır acaba !…


4 Nisan 2009

1 Nisan 2009 Çarşamba

AÇIK İSTİHBARAT / Fatma Sibel YÜKSEK / Kuddusi Okkır'ın Ruhu Tayyip Erdoğan'ın Ensesinde



Ey nefs-i şirret, Allah'ın gazabı ilk işaretini verdi. Sen ki, küresel şeytanlarla bir olup kendi ülkenin kahraman askerlerine, vatanperverlerine zulüm ettin, iftiralar attın.

Peygamber ocağına nifak soktun, haini aklamaya, şehidi unutturmaya giriştin. En kutsal kavramları kirletmeye kalkıştın… İşte sırça köşküne ilk taş değdi, sahte imparatorluğun bundan sonra tuzdan bir kale gibi erimeye başlayacak. Allah'ın ve Türk Milleti'nin huzurunda hesapların en büyüğünü vereceksin.

Neden kimse AKP'deki oy düşüşünde Ergenekon davasının etkisinden söz etmiyor? Herkes Erdoğan'ın akıl hocası kesildi. En keskin muhalifler bile Erdoğan'a «Şunları yapmazsan bir daha oy kaybetmezsin» diye akıl veriyor da nedense hiç kimse,

«Ey nefs-i şirret, Allah'ın gazabı ilk işaretini verdi. Sen ki, küresel şeytanlarla bir olup kendi ülkenin kahraman askerlerine, vatanperverlerine zulüm ettin, iftiralar attın. Peygamber ocağına nifak soktun, haini aklamaya, şehidi unutturmaya giriştin. En kutsal kavramları kirletmeye kalkıştın… İşte sırça köşküne ilk taş değdi, sahte imparatorluğun bundan sonra tuzdan bir kale gibi erimeye başlayacak. Allah'ın ve Türk Milleti'nin huzurunda hesapların en büyüğünü vereceksin demiyor?»

«80 kişiyi kurban edersek, bütün günahlarımızdan hep birlikte arınırız ittifakı» neden susuyorsunuz? Ekonomik krizin etkileri, Tayyip Erdoğan'ın üslubu, kömür dağıtımının ters tepmesi, medyayla kavga, Peres'e artistlik gibi «etkenler» aklınıza geliyor da, günahların en büyüğünü ağzınıza almaktan neden kaçınıyorsunuz?


AKP'nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinde de öyle bir oy oranını yakaladığına hiçbir zaman inanmadım. Bu ezici oy çokluğunun sokakta karşılığı yoktu çünkü hiçbir ortamda «AKP çoğunluğunun eziciliğini» üstünüzde hissedemiyordunuz. «İki kişiden biri» denklemini ortaya atarak birbirimizden kuşkulanmamızı sağladılar. Kömür yardımı alan fakir halka da boş yere hakaretler edildi. 29 Mart yerel seçimi, AKP'nin oylarının suni, şişirilmiş ve hileyle elde edilmiş oylar olduğu şüphesini güçlendirmiştir. Adana'da ortaya çıkan duruma dikkat! Aytaç Durak, eski partisinin yol ve yöntemlerini iyi bildiğinden olsa gerek, «Oyların bilgisayara kaydı sırasında hile yapılıyor» diye feryat ediyor. Vatandaş zaten bilgisayar üzerinden bir yöntemle AKP oylarının şişirildiğini hep hissetti, bunun üstüne gitmek muhalefet partilerine düşerdi ama onlar susmayı tercih ettiler. Yenilgiyi peşinen kabul ettiler.


Sandıklarda yapılan itirazlar istediği kadar reddedilsin, çanak çömlek artık patlamıştır. Vatandaşın gönlü bulandı bir kere, «AKP hile yapıyor» kanısı vicdanlardaki yerini aldı. Böyle bir çamurun üzerinde Firavun olsanız oturamazsınız. «Firavun» diyerek tarihin bu güçlü figürlerine de hakaret etmeyelim bu arada… Bez bebek seni! Kukla seni! Kâğıttan diktatör…


Seçimler ve Ergenekon meselesine geri dönecek olursak., AKP seçimlerde Ergenekon adı verilen küresel tezgâhın iftira mekanizmalarını açıkça kullandı. Seçimlerden iki gün önce akla ziyanlık konusunda ilkini aratmayan ikinci iddianame açıklandı (Hâkimlerin böyle bir siyasi zamanlamaya alet olmaları çok yazık). Sözüm ona «asit kuyuları» açıldı. 20 metrelik kazılardan çıkan çivi, çorap, uyluk kemiği, peçete gibi malzemeler kamuoyuna «Ergenekon'un cinayet delilleri» diye yutturulmaya çalışıldı.


Ama ne oldu? «Bir oy neyi değiştirir; çetelerle mücadeledeki kararlılığı» gibi şaklaban sloganlar geri tepti. AKP, PKK'yı bile kandıramadı..


Halk verdiği oyla «Çete sensin» dedi..


İsteyen görmezlikten gelebilir ama seçim sonuçları Türk Milleti'nin Ergenekon konusundaki tokat gibi cevabını da içermektedir. «Yalanlarına inanmıyorum, sen Türk Ordusu ve TSK ile hesaplaşmak isteyenlerin taşeronluğunu yapıyorsun» denilmiştir anlayana…


Yalan, iftira ve vatan hainliği üzerine kurulu bir düzenin çöküşü çok hazin olacak..

Bekleyin göreceksiniz…


Kuddusi Okkır'ın ruhu Tayyip Erdoğan'ın ensesinden ayrılmıyor çünkü…