31 Mayıs 2009 Pazar

Ali İhsan GÜRCİHAN / FAŞİZAN YAKLAŞIM…


Bir hafta kadar önce Başbakan, geçmişi faşizan olmakla suçladı. Yani bir şekilde Devletin geçmiş uygulamalarına ve yöneticilerine faşistlik yakıştırmasında bulundu.

Hangi döneme ve kime kadar belli değil. Ucu açık bir suçlama.

Cumhuriyet karşıtları ve bölücüler açısından altın değerinde önemli resmi bir söylem. Cumhuriyet’in kurulduğu tarih, kuruluş şekli ve kurucular da dâhil olmak üzere istenen noktaya kadar çekip faşistlikle suçlayabilmek için çok güzel bir fırsat.

Bu çok sorumsuz ve talihsiz açıklamaya büyük bir tepki duymama rağmen, konu hakkında yazmamak için bugüne kadar kendimi açıkçası zorlamıştım.

Ancak o yetmedi, şimdi de Bakan GÜNAY buyurdular ki ;

“ Yaşar Kemaller, Orhan Kemaller, Nazım Hikmetler, Necip Fazıllar, ülkenin sağlı sollu bir dolu düşünen insanı, geçmiş yıllarda ne yazık ki düşünceleri yüzünden ve düşüncelerini ifade etme gayretleri yüzünden ağır bedeller ödedi. Bu bir ilkel dönemin, eskimiş kafanın, dar kalıpçı faşizan yaklaşımların sonuçlarıydı.”

Demokrasi ve Hukuk Devleti’ne inanan bir vatandaş olarak;

Kişi özgürlüğü ve olay bazında ele alındığında bu görüşe katılmamak mümkün değil. Ama genelleme yapılınca ve Devlet suçlanınca iş değişiyor ve insan gerçekten şaşırıyor.

Bu Ülkenin en yetkili kişileri, kimin adına ne demek istiyor ?

Devlet’i suçlamak ve hesaplaşmak bu kadar kolay mı ?

Demokrasi yolunda yaşanan zorlu bir süreçte meydana gelen bazı olumsuz olaylar nedeni ile, çıkar ve oy uğruna bu şekilde genelleme yaparak geçmişe saldırmanın amacı gerçekten Demokrasi ve İnsan Hakları mı ?

Yoksa adı açıkça izah edilemeyen gizli bir hesaplaşma mı ?

Cumhuriyet’in niteliklerine, Ulus Devlet anlayışına ve Ülkenin Birliğine yönelik saldırıların arttığı böyle bir dönemde, geçmişe yönelik bu ağır ve yakışıksız suçlamaların bizi nereye sürüklediğini ve bu söylemleri kimlerin istismar edip özellikle bölücü amaçları doğrultusunda kullandığını, yetkili kişiler göremiyor ve anlayamıyor mu ?

Bu söylemler, tarih bilgisinden ve gerçekleri kavramaktan yoksun bir cehaletin, ya da bizim anlamadığımız ve göremediğimiz gizli bir mutabakatın sonucu mu? İnsan bir türlü anlayamıyor…

Bakan Günay sözlerinin devamında bakın bir de ne diyor;

“Ama bundan sonra ülkemizde ne Yaşar Kemallerin, ne diğer yazarların, düşünürün, düşüncelerinden ötürü ceza göreceği bir ortama kavuşmak için elimizden geleni yaptığımızı söylemek istiyorum.”

Hadi canım sen de…

Bakan Bey, ya bu Ülkede neler oluyor farkında değil.

Ya da, ona göre bahsettiği özgürlük, özellikle Cumhuriyet’le hesaplaşanlara ve Üniter yapımıza saldıranlara tanınan özel bir ayrıcalık.

Eğer böyle bir dönemde bile, kendini bilmeksizin geçmişi faşist yaklaşım ve uygulama ile suçlamak bu kadar kolay ise,kimse unutmasın şimdiden söylüyorum:

Bugünün sözde Demokrat geçinenleri de gün gelecek hak ettikleri aynı suçlamalarla karşı karşıya kalacaklardır.

Çünkü değişen hiçbir şey yok.

Hem de onca yıla ve Demokrasi tecrübesine rağmen.
31 Mayıs 2009

28 Mayıs 2009 Perşembe

Behiç Gürcihan / Askerin Sahneyi Terk Edişi


Ardından koca bir millet ağlasa da; kan çekilirken yalnızlaşan her insan gibi yalnızdır ASKER. Yalnızlığı; çürümüş, kokuşmuş, her gün kendini satan br toplumun son ulvi evladı olmasıdır. Günahı da bol, ASKER’İ de bol bu toprakların.

Her ASKER bir günahımızı sırtlanıp terk eder.



Her asker gün gelir sahneyi terk eder...


Kimi çamurlu postallarıyla bir mayına basar; bütün kameralardan uzakta bir ayağını terk eder.


Kimi kalbinde oruç, aklında anası devriye gezerken iftar vakti ter keder bir kurşunun ucunda.


Kandil'in eteğinde midesi kazınırken yanlış anlık istihbaratın kurbanı olan da vardır;


Afganistan'ın dağlarında "müttefik"e duyulan o kör güvenin bedelini bir RPG ile ödeyende.


Her halükarda ASKER yalnız terk eder sahneyi.


Ardından koca bir millet ağlasa da; kan çekilirken yalnızlaşan her insan gibi yalnızdır ASKER.


Yalnızlığı; çürümüş, kokuşmuş , her gün kendini satan bir toplumun son ulvi evladı olmasıdır.


Günahı da bol, ASKER'i de bol bu toprakların.


Her ASKER bir günahımızı sırtlanıp terkeder.


Kimisi ise sahnenin kenarında tutunur yaşama; anlamlı ziyaretlerin dünyasında.


Gazi deriz onlara, bir can kala şehitlik makamına tutunurlar hayata.


Protez bacaklar, kaliteli rehabilitasyonlar, bedava biletlerle öderiz keyfimizin kefaretini.


Onlar ne terkedebilir, ne de kalır bu hayatta.


Terkedişleri şaşalıdır. Hayatlarında nasip olmayan şaşalarla uğurlanırlar.


Anaları kıymete biner. "Ananı da al git" diyen Başbakanlar bile saklanırlar Rayban gözlüklerinin arkasına.


20 yıldır terörle savaşıp da altına adam gibi bir zırhlı veremeyenler; bütün günahlarını örten o zırh gibi üniformalara bürünüp selamlarlar ASKER'in terkedişini.


Edepsizce şehit edebiyatı yapılırken; iki yaşındaki kızının, şehitlikten bihaber gözlerinin bakışları altında terkeder ASKER evini.


Evini terk etmeyi göze alan ASKERLER kurmuştur bu memleketi.


Milyon dolarlık evlerini terkedemeyenlerin yönettiği bu diyar-ı ebedi.


Edebi laflara sığınıp kameralar önünde terkedenler değil;


Yalnız, sessiz ve edebi ile, küçük kızlarının gözlerinde sahneyi terkedendir bu ülkenin ASKERİ


(Silivri Cezaevi'nde iken yazılan ve Açık İstihbarat yayında olmadığı için yayınlanamayan bu yazıyı bugün verdiğimiz altı şehidin anısına atfediyorum)B..G.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Ali İhsan GÜRCİHAN / Şüpheli...



Basında geçen haberlere göre;
Sincan 1 nci Ağır Ceza Mahkemesi, Kayıp Trilyon davasında Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu için dokunulmazlığı vardır gerekçesiyle daha önce verilen takipsizlik kararının uygun olmadığını belirterek;

"Bu karar hukuktan yoksundur. Cumhurbaşkanı görevde iken Anayasa gereği sadece vatana ihanetten yargılanabilir. Ancak bu, görevden önce üstüne atılan bir suçtur. O nedenle yargılanmalıdır ve ifadesi alınmalıdır" biçiminde karar aldı.

Aynı haberlerin içeriğinde ;Gül hakkında evrakta sahtecilik ve siyasi partiler kanununa muhalefet suçlamasının 'Şüphelisi' olarak vurgu yapıldığı belirtildi.

Kanımca,Demokrasi’ye inandığını ve Hukuk’a güvendiğini iddia edenler açısından önemli bir sınavın aşamasındayız.

Bu ülkede demokrasi çıtasını ,Orgeneral’lerin tutuklanması ve Genelkurmay Başkanı’nın ifadesinin alınması yani ASKER’lerin yargılanabilmesi üzerinden ölçen siyasetçi ve aydınlarımız bakalım şimdi nasıl bir yaklaşım gösterecek?
Demokrasi’de ve Hukuk Devleti’nde ;
- Yasalar karşısında sadece askerler değil,cumhurbaşkanı’da dahil hiç kimse ayrıcalıklı değildir.
- Kişilerin suçları ispat edilene kadar da,sokaktaki sıradan vatandaş dahil herkes masumdur ve kişisel haklarına da saygı duyulmalıdır.

Bu gerçekler ve bu anlayış içerisinde ,Kayıp Trilyon davasında
“ Şüpheli “ olarak adı geçen birinin,kendisi isterse Cumhurbaşkanı olsun hakkında hukuki işlem yapılması gerektiğine inanıyorum.

Suçsuzluğu hukuken ispat edilmemiş,”Şüpheli” konumundaki birinin de,Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden bir makamda bulunmasını ,Demokrasi ve Hukuk Devleti olmaya yakıştıramıyorum.

Aynı anlayış ve yaklaşım gereği,suçu ispat edilmemiş sadece
“ Şüpheli” konumdaki bir vatandaş hakkında da elbette daha fazla bir şey söylememek ve de yazmamak yani yargısız infaz yapmamak gerektiğine inanıyorum.

Ancak,özellikle Asker’lerle ilgili soruşturma ve davalarda kendilerini savcı ve mahkeme yerine koyarak yargısız infaz yapan siyasetçi,akademisyen ve basın mensubu geçinen ve sözüm ona Demokrat olduğunu iddia edenlere de hatırlatmak istiyorum.

Ergenekon olarak adlandırılan hukuki bir davayı,ne insan hakkı ne de hukuku tanımaksızın siyasi propagandaya dönüştüren ve yargısız infazlarla insanları mağdur eden siz tetikçilere sesleniyorum.

Madem demokrasi için mücadele ediyorsunuz,hodri meydan.

Demokrasi ve Hukuk Devleti çıtasını gerçek seviyesine yükseltebilmek için siz demokrasi aşıklarının önüne çıkan bu önemli fırsatı da değerlendirin.

Deniz Feneri Dosyası ve Kayıp Trilyon’un sorgulanılmayan

“ Şüphelileri” hakkında da aynı duruşu ve yaklaşımı gösterin.Gösterin ki,Türk Milleti adına demokrasiye hizmet etmek istediğinizi ve de gerçeklerin ortaya çıkarılmasına çalıştığınızı işte o zaman anlayalım.

Evet,” Şüpheli” diye geçen kişi kim olursa olsun sorgulayın ki;

Sadece askerleri değil, ”Şüpheli” siyasileri de sorgulayarak,bu Ülke’nin gerçekten bir Hukuk Devleti olduğunu herkese ispat edin. Demokrasi çıtasını gerçekten yükseltmek istediğinizi ve samimiyetinizi,AB’nin yanı sıra bizim gibi saf insanlara da gösterin.

Eğer cesaret ediyor ve gerçekten Demokrasi diyorsanız;

Demokrasi’mizi yüceltmek adına ,bu tarihi fırsatı sakın kaçırmayın.Böylece her Vatandaşımız’ın hakkı olduğu gibi, kendisine yönelik şüphelerle ilgili Abdullah GÜL’e de kendini özgürce savunma hakkını verin.

Bu yaklaşım;
Demokrasi ve onurlu insanlar adına bir vatandaşlık görevidir.
20 Mayıs 2009

8 Mayıs 2009 Cuma

Ergenekonda Tahliye


Ergenekon Tutuklusu Behiç Gürcihan Tahliye Edildi



"Açık İstihbarat" adlı sitenin sahibi Behiç Gürcihan 08.05.2009 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Ali İhsan GÜRCİHAN / GÜLEN HAREKETİ....



"32 nci Gün programında Gülen Hareketi’nin tartışıldığını ve bazı kişilerce bu hareketin ve anılan şahsın hararetle savunulduğunu izledim.
Programa katılmaya beni de davet etmişlerdi.
Ani yapılan bu davete gitmem ne yazık ki mümkün olmadı.
Tartışılan önemli bir konuda düşüncelerimi açıklama fırsatını kaçırdığım için üzüldüğümü de belirtmek isterim.

Ancak, konu hakkındaki, düşüncelerimi en azından bu mütevazi köşede bir defa daha özet olarak sizlerle paylaşmayı düşündüm."

Kanaatimce;
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, özellikle son 10 yıldır meydana gelen bazı toplumsal değişimler ile sözüm ona siyasi, ticari ve kültürel faaliyetler, Gülen Hareketi’nin samimi bir inanç hareketi olmaktan öte, amaca ulaşmak için inançları çok ustaca istismar eden ve kullanan güdümlü bir hareket olduğu görüşünü kuvvetlendirmektedir.

Bu ülkede tabandan, tepe noktasına doğru her kademeye ulaşmak üzere sabırla insan yetiştirmeyi ve bu insanları da etkin noktalara yerleştirmeyi esas alan uzun vadeli bir çalışma olduğuna dair ciddi endişeler bulunmaktadır.
Geçmişte basında çıkan haberlerden anlaşıldığına göre, Askeri Okullara, Polis Okullarına dahi sızmaya çalışılması bu amacın önemli bir belirtisi olarak gözükmektedir.

Demokrasi ve kültürler arası diyalog gibi güzel söylemleri kendilerine maske yaparak Türkiye’de ve diğer Türk ya da Müslüman ülkelerde, esasen küresel güç odaklarına daha uygun zemin hazırlamaya çalışan ve düşündüğümüzden çok daha güçlü özel bir çalışma görüntüsü içersindedir.

Cumhuriyet’imizin laik kuruluş yapısını ve Ulus yaratma felsefesini bir türlü benimseyemeyenlerin, Millet değil yeniden Ümmet olma hayalini yaşayanların önünü açmaya gayret gösteren ve bu amaçlarını da son aşamaya kadar gizlemeye çalışan aldatmaca bir senaryo izlenimini vermektedir.

Her ne kadar aksi iddia edilse de, söylem ve eylemlerine bakıldığında öncelikli hedeflerinin;

Üniter Devlet yapımız ve Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu kanaati her geçen gün biraz daha güçlenmektedir. Yandaş basının haber içerikleri ve bir psikolojik savaşı andıran dolaylı yöntemleri bu açıdan ibret dolu ve dikkat çekicidir.

Bu amaçlarına ulaşabilmek için, sözüm ona yardım dernekleri vasıtası ile toplanan paralarla ve diğer kaynaklarla, kendi eğitim kurumlarını, sermaye ve ticaret sistemlerini, basın organlarını, sivil toplum örgütlerini ve kendi siyasetini yaratma yolunda mücadele ettikleri ve bu konuda da etkin ve yetkin bir seviyeye geldikleri gözlenmektedir.

Daha da tehlikelisi, artık kendilerini eleştiren ve hele mücadele etmeye yeltenenleri dolaylı yaklaşımlarla, maddi ve manevi açıdan ciddi zararlara sokacak güçte olduklarına dair kuşkular yaşanmaktadır.

Ne yazık ki ispat güç ve imkânından mahrum bir vatandaş olarak, endişe ve değerlendirmelerim doğrultusunda şunu ifade etmek isterim ki;
Bazı derneklere ait gündemdeki yolsuzluklar, ciddi ve çok boyutlu bir şekilde soruşturulduğu takdirde, bu Ülke’de inançların istismarı üzerinden oynanan tehlikeli ve organize bir oyunun tüm yönleri ile ortaya çıkarılması ihtimal dahilindedir.

Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi son söz olarak;
Bu Ülke’de Demokrasi’ye yönelik tehditleri gerçekten ortadan kaldırmak ya da bazı siyasilerimizin deyişi ile gerçekten “Bağırsaklarımızı temizlemek” istiyorsak, bunu söyleyen yetkililerin Cumhuriyet’le hesaplaşmak üzere yola çıkanları da kim olursa olsun ortaya çıkarmaları ve hesap sorulmak üzere Adalet’in önüne koymaları beklenmektedir.
Bağırsaklarımızı tam olarak temizlemek ancak bu samimi ve tarafsız yaklaşımla mümkün olacaktır.
Hukuk Devleti olmak ve Demokrasi’yi savunmak, gerektirmektedir.

2 Mayıs 2009