22 Nisan 2010 Perşembe

Danıştay Kameralarını Kim Perdeledi ?


Açık İstihbarat Özel


22.04.2010


Danıştay saldırısı sırasında çekilen video görüntüleri ile ilgili TÜBİTAK'ın hazırladığı bilirkişi raporu 1. "Ergenekon" davasını gören 13 . Ağır Ceza Mahkemesi'ne ulaştı. Raporda; Danıştay saldırısının gerçekleştiği sırada çekilen görüntülerin bilinçli olarak geri dönülemez şekilde silindiği , bazılarının ise kurtarılabildiği yeraldı.


Bu haber ; "Şok gelişme" başlıkları ile yayınlandı.


Halbuki bu gelişme şok değil. Sözkonusu kamera görüntülerinin nasıl karartıldığı ve bu konuda hangi şirketin kamuoyunu ve yargıyı yanıltıldığı bu "şok gelişme" haberlerinden 4; sitemiz yazarlarının "Ergenekon" çuvalına dahil edilmesinden 1 sene önce yayınlanmıştı.


Sitemizde Danıştay saldırısı sonrasında, bu saldırının "türban" gerekçesinin sadece bir perdeleme olduğu ve bu saldırının "gladio" işi bir operasyon olduğuna dair bir dizi analiz yayınlandı.


O tarihte ; kendini "terör uzmanı" diye pazarlayan bazıları kanal kanal dolaşıp "bu bireysel bir saldırıdır" tezini belli bir görev bilinci ile tekrarlayıp duruyorlardı.


O noktada Emniyet, Oyak Güvenlik ve Acıbadem Hastanesi'ne aşağıdaki soruları sormuştuk :


  • Olay yerindeki her türlü unsur olay yeri incelemesine tabi tutulmalıdır. Danıştay'ın girişindeki kayıt sistemi üzerinde; Emniyet'ten önce Oyak Güvenlik yetkililileri nasıl inceleme yapabilmiştir? Danıştay cinayet mahalli ise; bu mahaldeki her türlü unsurun önce Emniyet tarafından incelenmesi gerekmez mi?

  • Onbinlerce dolar verilerek bilgisayar kriminolojisi eğitimi almış elemanlara ve silinmiş bilgisayar disklerindeki bilgileri bile kurtarabilecek (Meraklısına Not: Bilgisayarlar bilgiyi silmez, sadece silinen bilginin bulunduğu alanı bir daha üzerine yazılabilir şekilde işaretler) teknolojiye sahipsiniz. Buna rağmen; Oyak Güvenlik'in "bu harddisk teknik nedenlerle silinmiş" açıklamasını neden yeterli buluyorsunuz ve sözkonusu sabit diskteki "silinmiş" verileri neden kriminolojik incelemeye tabi tutmuyorsunuz?

  • Oyak Güvenlik bir zahmet "kayıtlı görüntülerin" hangi teknik nedenle silindiğinin ayrıntılarını verebilir mi? Biz; durup dururken, bir kayıt sisteminin eski verileri nasıl sildiğini açıkçası çok merak ediyoruz?

  • Acıbadem Hastanesi'nde arkadaşlarına ve yakınlarına gösterilmeden bir buçuk gün boyunca tecrit edilen Muzaffer Tekin'in odasının önündeki kamera ne zaman söküldü; yoksa o da mı Danıştay kamerası gibi arızalıydı?


O günlerde gazeteler Danıştay saldırısının en önemli kanıtı üzerine gitmek yerine, sayfalarını "kaçak Muzaffer Tekin" manşetlerine ayırmakla meşguldu ve kamera ile ilgili haber iç sayfalarda aşağıdaki şekilde verildi :


Danıştay yetkilileri, olayla ilgili Oyak Güvenlikle bir toplantı yaptı ve Oyak Güvenlik yetkilileri Danıştay girişindeki görüntü kayıt sisteminin saldırıdan bir gün önce arızalandığını saptadı.


Bilgisayar hafızasını inceleyen bilgisayar yetkilileri; "Arızanın dışarıdan bir müdahale ile olmadığını, teknik bir nedenden kaynaklandığını" belirlediler.


Yetkililer arıza nedeni ile bilgisayarın harddiskindeki önceki kayıtların da silindiğini belirttiler.


Açık İstihbarat; o tarihte bu açıklamaların teknik bir yalan olduğuna ve ilgili şirketin kamuoyunu ve yargıya yanılttığına dikkat çekti fakat kimse bu bariz yalanın üzerine gitmedi.


Şimdi ise olaydan dört sene sonra sanki bu gerçek yeni keşfedilmiş misali balık hafızalı topluma "Şok Gelişme" başlıkları ile servis ediliyor.


Ortada şok bir gelişme yok. Dört senedir perdelenen bir delilin içyüzünün kamuoyuna malolması durumu ile karşı karşıyayız.


Dört senedir üzerine gidilmeyen bir delilden, dört sene sonra medet ummanın pek bir faydası olmasa da; Cumhuriyet tarihinin en hain saldırılarından biri ile ilgili o günlerde yapılan perdelemelerin sorumlularına nihayet doğru soruların sorulmaya başladığını görmek her vatandaşı sevindirmeli. Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkacağı yolundaki o kadim inanca olan güven sarsılmamalı.


Açık İstihbarat


Bu yazıda refere edilen yazılar :


Cumhuriyet Fetullah'ı ; Zaman Silahları Perdeledi


Kilit İsim Fetişizmi, Kilit Kameraları Karartıyor


Kaynak: Açık İstihbarat

21 Nisan 2010 Çarşamba

ABD'nin Yeni "Manhattan Projesi" ve Gülen'in Çiftliği


Açık İstihbarat Özel



21.04.2010


Abartı , gerçeğin ve ancak gerçek sayesinde vücud bulabilecek olan adaletin düşmanıdır. Bu nedenle; abartıdan medet ummak uzun vadede hedefinize aldığınız odağın elini güçlendirir, elinizdeki silahı alıp size doğrultmasına neden olur.


Gülen cemaati ile ilgili ; ABD'deki bir aşırı sağcı blog yazarının haberi ile tetiklenen haberler zinciri abartının bumerang özelliğine güzel bir örnek.


ABD'deki sağcı bir blog yazarı Gülen'in çiftliği hakkında ; ABD'lilerin zeka seviyesine hitap eden ve onları rahatlıkla ajite edecek bir yazı yazdı ve işi Gülen'in çiftliğinde kalaşnikoflu silahlı eğitim yapıldığına kadar vardırdı. Bu blog yazısının üzerine giden Pocono Record gazetesi ise çiftlikte gerçekte ne olduğunu ortaya koymak adına çiftliği ziyaret etti ve ortaya Gülen propagandasına dönüşen bir haber çıktı.


Kalaşnikoflu eğitim çamuru atalım denirken; "kamil ve barış dolu insanlar cenneti" propagandası ile son buldu.


Halbuki ; Gülen'in çiftliğinin sırrı, olduğu iddia edilen kalaşnikoflu eğitimlerde değil.


Gülen'in çiftliğinin sırrı görebilenler için açık. Açık İstihbarat olarak; AB-D kontrolündeki Gülen Hareketi'nin Kabala ve Pentagon jargonu ile barışıklığına daha önce dikkat çekmiştik.


Bu bağlamda Gülen'in çiftliğinin ismine dikkatinizi çekiyoruz :


"Altın Nesil Eğitim Merkezi"


"Altın Nesil"; AB-D'nin başat gücünü teşkil ettiği küresel güçlerin yeni "Manhattan Projesi"dir.


"Manhattan Projesi", bilindiği üzere, bünyesinde binlerce kişi çalışmasına rağmen yıllarca gizli tutulan ve ABD'nin atom bombası üretmesi ile sonuçlanan projedir.


"Altın Jenerasyon" projesi atom bombası değil; "üstün insan" üretmeyi amaçlayan bir eugenics (insan ırkını geliştirme) projesidir.


AB-D'nin Nazi Almanyası'ndan devraldığı bu çok ayaklı proje için dünya çapında kurulmuş "laboratuvar" ortamları vardır . Cemaatler bu laboratuvar ortamlarının oluşturulması için ideal platformlardır. Keza ; büyük deprem felaketleri sonrasında Hristiyan cemaatler tarafından bölgeden çalınan bebekler de (Bkz: Marmara ve Haiti Depremleri) bu "laboratuvar"lar için ideal malzemelerdir."Cennet kokuları" koklatılarak cinayetlere yollanan Alparslan'lar ideal sonuçlardır.


Son yılların en popüler dizisi "Lost" , "bir deney adasında kaybolan bir insanlık" hikayesi üzerinden kamuoyunun bilinçaltına farklı bir mesaj kazımaktadır. Keza; bugün CIA tarafından finanse edildiği resmi kanıtlarla belgelenen George Orwell'in ünlü romanı "Hayvan Çiftliği" bu yönde dünya kamuoyuna sunulan ilk işaret fişeklerindendir.


Sözkonusu "laboratuvarlardan" tetikçide çıkarabilirsiniz, siyasi lider de. Önemli olan; çeşitli yöntemlerle (ruhani, fiziki, sosyal , farmakolojik, v.s.) öz benliğinden koparıp amaçlarınıza hizmet edebilecek kıvama getirebileceğiniz insanları seçebileceğiniz uzun vadeli havuzlar oluşturmak ve bu havuzları farklı gerekçeler altında işletebilmektir.


Cemaatler, son yıllarda şehirlerde mantar gibi biten bireysel gelişim "cemaatleri", "liderlik" programları bu yönleri ile istihbarat servislerinin ya bizzat kurduğu ya da sızdığı yapılar olarak ideal insan havuzlarını teşkil etmektedir.


Gülen cemaati; kalaşnikof iddiaları ile değil , AB-D'nin başat rolü oynadığı küresel güçlerin Manhattan Projesi olan "Altın Jenerasyon" projesine sunduğu dünya çapındaki bu değerli insan havuzu rolü ile incelenmelidir.


Açık İstihbarat


---------- Gülen'in Çiftliği ile ilgili Gerçek Gündem'de Yeralan Haber ------------


Fetullah Gülen’in çiftliğini hakkında ağır bir yazı yazan gazeteci görüntüledi.


Amerika’nın Pennsylvania eyaletinde yaşayan bir aşırı sağcı eski gazetecinin,


“Dünyanın en tehlikeli İslamcısı aramızda yaşıyor” başlıklı bir haberi sitesinde yayınlaması olay yarattı. Fethullah Gülen’in yaşadığı bölgede yayın yapan Pocono Record gazetesi Gülen’in kaldığı çiftliğe gitti


Resmi kayıtlarda 'Altın Jenerasyon İbadet ve Dinlenme Merkezi' olarak görünen evi görüntüleyen gazete komşularıyla konuşup iddiaların asılsız olduğunu manşet yaptı. Gülen’in akciğerlerinin su topladığı ve odasından sadece cemaate imamlık yapmak için çıktığı da haberde yer aldı


1999 yılında Amerika’ya giden ve 11 yıla yakın süredir hayatını bu ülkede sürdüren Fethullah Gülen’in Pennsylvania eyaletindeki Pocono Dağı eteklerinde yer alan Saylorsburg kentinde kaldığı çiftlik ilk kez görüntülendi.


Vatan Gazetesi'nden Uğur Koçbaş'ın haberine göre; Gülen’in yaşadığı villayı gün yüzüne çıkaran gelişmeler ABD’li öğretim üyesi olan eski FBI danışmanı Paul L. Williams adlı aşırı sağcı gazetecinin “Son Haçlı Seferi” adlı internet blog’unda yazdığı yazı ile patlak verdi.


Williams, Gülen’in yaşadığı “Altın Jenerasyon İbadet ve Dinlenme Merkezi” ne (Golden Generation Worship and Retreat Center) gidip burada çektiği fotoğraflarla Gülen’i ağır ifadelerle eleştiren bir yazı yazdı.


“Dünyanın en tehlikeli İslamcısı’nı Afganistan’da, Pakistan’da, Sudan’da ya da Somali’de aramayın. Yanıbaşımızda 30 milyar dolarlık servetiyle dünya genelinde bir halifelik kurmak için çalışıyor. Çiftlikte Kalaşnikof’larla silahlı eğitim yapılıyor. Çevredekiler yükselen silah sesleri nedeniyle FBI’a defalarca şikayet iletti. FBI da buraya baskınlar düzenledi.


Ancak valiliğin Gülen’i bölgeden gönderme girişimleri kendisine Green Card (Yeşil Kart) verilmesi sonrasında sonuçsuz kaldı. 100 dönümlük çiftlikteki helikopterler alçak uçuş yaparak çevredekileri rahatsız ediyor. Silahlı 100 İslamcı tarafından kale gibi korunan çiftlikte yaşayan Gülen’in bu aktivitelerine FBI, CIA ve federal hükümet nasıl sessiz kalıyor?”


diye sordu.


Komşularla konuştular


Williams’ın bu yazısı çiftliğin çevresinde yaşayan Amerikalılar arasında huzursuzluk yaratınca bölgede yayın yapan yerel gazete Pocono Record, “ABD’de şok etkisi yarattığını” söylediği yazıda yer alan iddiaların doğru olup olmadığını incelemek için çiftliğe giderek çekim yapmak istedi.


Merkezde yaşayan Gülenciler de yazılanların iftira olduğunu kanıtlamak adına Fethullah Gülen’in yaşadığı evi ve çiftliğin birçok noktasını fotoğraflama izni verdi.


Gülen’in yaşadığı villa da 11 yıl sonra ilk kez bu şekilde görüntülenmiş oldu. Gazete ayrıca çiftliğin çevresindeki Gülen’in komşularıyla da röportaj yaptı ve, Amerikalılar’ın “Hiç silah sesi duymadık. Beraber piknik yapıyoruz. 11 Eylül’den sonra defalarca kapımızı çalıp yaşananlardan dolayı özür dilediklerini ve bu saldırıyı yapanların İslam’la alakası olamayacağını anlattılar” şeklindeki sözlerine yer verdi.


Howard Beers adlı Amerikalı haftada 6-7 gün çiftliğe gidip oradaki tadilat işlerini yaptığını belirterek, “Hepsi çok iyi insanlar. Eğer burada bahsedilen şeylerden biri yaşanmış olsaydı bunu ilk görecek insan ben olurdum. Çiftlikte olduğum süre içerisinde hiç bir zaman ne bir silah gördüm ne de silah sesi duydum. Söylenenlerin hepsi asılsız” ifadesini kullandı.


GÖLET VE REZİDANSLAR VAR


Pocono Record gazetesi muhabiri Dan Berrett, 5 milyon müridi olduğunu söylediği Gülen’in yaşadığı çiftliğin bir dinlenme merkezini andırdığını, içinde basketbol ve futbol sahaları, eski ağaçlar, gölet ve çiftlikte yaşayan 100 kişi ve ziyarete gelen konuklar için rezidanslar bulunduğunu yazdı.


O ADAMIN SÖYLEDİĞİNİN TERSİYİZ


Amerikalı gazeteciye faaliyetleri ve Gülen hareketi konusunda bilgi veren merkezin başkanı Bekir Aksoy, “O adamın söylediklerinin tam tersiyiz” açıklamasını yaptı. Berrett de çiftlikte bulunduğu süre içerisinde hiç silah görmediğini, orta yaşlı, modern kıyafetler giyen ılımlı ve bıyıklı insanların burada yaşadığını, ayrıca başörtülü kadınların ve kız çocuklarının da göze çarptığını aktardı.


‘GELİŞİ BİR KAZAYDI’


Çiftlikteki merkezin yöneticileri, Gülen’in kendilerinin misafiri olduğunu belirterek girişte güvenlik önlemlerinin alınma sebebinin de Gülen’i yağmur gibi gelen Türk ziyaretçilerden korumak olduğunu söyledi. Bekir Aksoy, “Burayı çok sevdi ve bir daha da ayrılmadı. Aslında buraya gelişi bir kazaydı” dedi.


Akciğerleri su topladı


Merkezde Gülen’le birlikte yaşayan Türkler, gazeteye verdikleri bilgide 68 yaşındaki Gülen’in sağlık problemlerinin arttığını ve akciğerlerinin su toplamaya başladığını aktardı.


Ayrıca diyabet, yüksek tansiyon ve kalp rahatsızlığı bulunduğunu belirtti. Bu nedenle odasından günde 5 vakit kılınan namaza imamlık etmek için çıkması dışında çok nadir dışarıya adım attığını anlattı.


Çiftliğin eski bir yaz kampı olduğu, Kemal Özgür adlı mikrobiyolog bir Gülenci’nin Minnesota’da tanıştığı Gülen’i buraya devat etmesinin ardından Fethullah Gülen’in o zamandan bu yana hayatını burada sürdürdüğü belirtildi.


FBI’ın çiftliğe geldiğini doğrulayan merkez, bunun Gülen’in göçmenlik tartışması sırasında gerçekleştiğini ve uzun yıllar önce olduğunu kaydetti. Gazetenin bilgisine başvurduğu FBI ajanı J.J. Klaver da, “Yıllardır o çiftliğe hiç gitmedik” bilgisini iletti.


Kaynak: Açık İstihbarat Özel

14 Nisan 2010 Çarşamba

ABD İstihbaratının Kılavuzu Kargalar : Taraf ve Zaman


Açık İstihbarat Özel


ABD istihbarat servislerinin tarihi; Hollywood filmleri ile pompalanan görüntülere rağmen, fiyaskolarla doludur. İçine sızan küresel ve yerel güçlerin etkisi altında bir kabuk devlete dönüşen ABD'yi yönetmeye çalışanlar sözkonusu istihbarat servislerinin yanlış yönlendirmeleri sonucu bir çok hatalı kararın altına imza atmıştır. Bu zaaf; ABD'yi küresel sistemin başat gücü olarak kullananların da işine gelmiştir.


ABD istihbarat servislerinin bu zayıf performansının arkasında istihbarat kaynaklarının zayıflığı ve/veya güvenilmezliği yatmaktadır. Ortadoğu konusunda İsrail'den ; Irak konusunda Irak'ın İngiltere'de lüks hayat yaşayan dolandırıcı elitlerinden istihbarat alan bir yapının karar vericiler için sağlıklı istihbarat üretmesi zaten süpriz olurdu.


Aşağıda ; ABD istihbaratının kaynak zaafının net bir örneği ile karşı karşıyasınız.


ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğüne bağlı , açık istihbarat Merkezi ; Türkiye'deki "Ergenekon" davası ile ilgili kapsamlı bir rapor hazırlamış ve bir de "Ergenekon Kılavuzu" diye iddialı bir başlık atmış.


Raporu aşağıda aynen dikkatinize sunuyoruz.


Dikkatinizi özellikle ABD açık istihbarat merkezinin kaynaklarına çekmek istiyoruz...


ABD'nin açık istihbarat merkezinin raporu hazırlarken kullandığı ana kaynaklar : Taraf ve Today's Zaman.


Ne diyelim...


Kılavuzu karga olanın burnu bataklıktan kurtulmazmış...




Açık İstihbarat


Kaynak: Açık İstihbarat Özel

7 Nisan 2010 Çarşamba

Özkök'e Belge Suçlaması İlk Değil (Çayırdaki İneğe Soğan Yedirmeye Başlarsa Şaşmayın )


Açık İstihbarat Özel


Askerinin başına çuval geçiren ülkenin büyükelçisini çuval olayından iki gün sonra Genelkurmay karargahında ballı börekli ağırlayan Hilmi Bey'a Amerikal'lı dostları Turkcell reklamındaki "yabancı damat" misali şöyle derlerdi :


"You are loosing your cool, man. Calm down"

(Hey adamım, sakin ol)


Herkesi kendi zanneden Hilmi Bey'in ; Çetin Doğan'ın kendisine, devletin resmi belgeleri ile ilgili çok ağır suçlamalar yönetmesinin ardından, "kasaptaki ete soğan doğramayan" o "cool" tavrını kaybetmeye başladığı ve etrafa "saygın olun, susarak bekleyin" telkinleri yapmaya başladığı görülüyor.


Bu çizgide devam edilirse ; "kasaptaki ete soğan doğramayan" Hilmi Bey'in ; çayırda otlayan ineğe soğan yedireceği günlere doğru gidebiliriz.


Hilmi Bey'in Çetin Doğan'ın suçlamalarına istinaden; ailenizin resmi gazetecisi Fikret Bila'ya verdiği demeçte o eski , köfte ekmek yiyip ifade verdiği günlerden eser yok. Mevlana'dan girip , "akıllı ol"'dan çıkan açıklamalarda, Doğan'ın suçlamalarına yönelik somut bir cevap ara ki bulasınız.


Doğan'ın en ağır suçlaması, Hilmi Özkök'ün Kozmik Oda'dan kurallara aykırı olarak belge çıkarttığı yönünde. Doğan'ın açıklamasından ; Kozmik Oda'nın o dönemki kayıtlarının da yok edildiğini anlıyoruz.


Fikret Bila'ya yaptığı açıklamalarda kendilerini savcılar yerine koyduğu ve onlarla psikolojik bir özdeşleşme yaşadığı her halinden anlaşılan Hilmi Bey'in bu tarz "belge eksiltme" suçlamasına karşı neden bu kadar hassas olduğunu anlamak için bilmeniz gereken bir ayrıntı var.


Hilmi Bey ; Ergenekon'la bağlantılı ilk kez belge yoketmekle suçlanmıyor.


Hilmi Özkök ; "Ergenekon" duruşmaları sırasında , MİT'in kendisine sunduğu "Ergenekon şemasını" yoketmekle suçlandı.


Mahkeme sırasında kanıtlandığı üzere ; zamanın MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, gelen isimsiz bir ihbar mektubuna dayanarak hazırladığı bir "Ergenekon şemasını" , 10 Temmuz 2003 günü Özkök'e iletiyor.


Atasagun; daha sonra basına da yansıyan açıklamalarında , bu şemanın saçma olduğunu ama sözkonusu ihbar mektubuna dayanarak hazırlanan bu şemayı göndermemesi durumunda zor kalacağını belirtti.


İlgilenenler için belirtelim; o şemada Doğu Perinçek'le birlikte , Şıh Şamil Tayyar'ın patronu Ethem Sancak 'da var. "Ergenekon"''un vakanüvisti Şıh Şamil Tayyar doğal olarak bu ayrıntıyı görmedi.


Hilmi Bey'i ilgilendiren kısım ise yine mahkeme safahatında ortaya çıktı.


Mahkeme resmi bir yazı ile MİT Başkanı'nın resmi olarak Genelkurmay Başkanlığı'na ilettiği bu yazıyı istedi.


Genelkurmay Başkanlığı'nın 9 Şubat 2009'da mahkemeye yolladığı yazıdaki cümleyi aynen aktaralım;


"MİT'in Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdiği bu şema bulunamamıştır"


Gördüğünüz gibi Genelkurmay da; belgenin yollandığını fakat bulunamadığını vurgulayarak, sorumluluğu diplomatik bir dille Hilmi Bey'in üzerine yıkmıştı.


Başbuğ'un ince diplomasi ile Özkök'ü işaret etmesinin ilk örneklerinden biri bu yazı idi. Daha sonraki örneğini ; "Başbuğ'un Görsel Diplomasisi Özkök'ü İşaret Ediyor" başlıklı haberimizle dikkatinize sunmuştuk


Askerini başına çuval geçirenleri ballı börekli Genelkurmay'da ağırlayan Hilmi Bey'in ; Doğan'ın sert ve net suçlamaları karşısında sakinliğini kaybetmesi boşuna değil.


O herkesin "saygın ve suskun" bir şekilde sürecin sonlanmasını beklemesini istiyor.


Neden acaba?


Kendini "entellektüel" olarak pazarlamayı seven Hilmi Bey; tarihte hukuka susarak değil, konuşarak hizmet edildiğinin farkında değil mi?


Bazıları Doğan gibi suskunluklarını bozarsa ; "darbeyi önleyen demokrat paşa" efsanesinin yıkılmasından mı korkuyor?


Özkök; çayırdaki ineğe soğan yedirmeye başlarsa şaşmayın.


Açık İstihbarat


Kaynak: Açık İstihbarat Özel

4 Nisan 2010 Pazar

Çok önemli bir belge: Güneydoğu'daki kripto Ermeniler / Fatma Sibel YÜKSEK


Halaçoğlu olmasaydı, bir süredir Türkiye Cumhuriyeti'nin altını etnik temelde oymaya çalışanlar, şimdiye kadar amaçlarını çoktan gerçekleştirmiş olabilirlerdi. Emperyalist bir plandır bu. İstediklerini başarma konusunda epeyce yol aldıkları bir gerçek ama Türk Tarih Kurumu gibi Mustafa Kemal Atatürk'ün emaneti olan kurumlar ve Halaçoğlu gibi bilim adamları sayesinde son vuruşu bir türlü yapamıyorlar.

Profesör Halaçoğlu'nu en son Fatih Altaylı'nın Teke Tek proğramında izledim. Programa elini kolunu sallaya sallaya, hiçbir hazırlık yapmadan geldiği izlenimi veren Ermeni vatandaş, dilbilimci Sevan Nişanyan'ı çok zor durumlarda bıraktı. Türk Milleti'nin alnına yapıştırılmak istenen “soykırımcı” yaftasını sadece bizim arşivimizden değil İngiliz, Rus, hatta Ermenilerin kendi belgeleriyle geçersiz kıldı.

Türkiye'nin aslında “Türklere ait olmadığı” yalanı özellikle 1990'lı yılların başından itibaren bir psikolojik savaş yöntemiyle halk arasında yayılmaya başladı. “Türkiye'de zaten Türk yok ki, biz de Gürcü'ymüşüz” gibi lafları sıradan vatandaşlarımızın ağzından duyar olduk. Magazin programlarında bile insanlar, ilgili ilgisiz “Biz aslen Giritliyiz”, “Biz aslen Arnavutuz” demeye başladılar. Bu şablon ağızlara o kadar pelesenk oldu ki örneğin bendeniz sırf bu duruma duyduğum tepkiden dolayı yıllardır “Çerkesim” diyememekteyim.

Milli bilinç bu şekilde tahrip edildikten sonra Türkiye Cumhuriyeti'ni çeşitli etnik bölgelere ayıran haritalar yayımlanmaya başladı. Bu tür uyduruk haritalara kendi içimizden bile “Canım ne var bunda” diyenler maalesef mevcut...

Konumuza dönelim; Yusuf Halaçoğlu, Fatih Altaylı'nın programında tehcir sırasında binlerce Ermeni'nin katledildikten sonra yok edildikleri iddiası gündeme gelince çantasından bir belge çıkardı ve “Gerekirse bunu açıklarız” dedi, sonra da belgeyi tekrar çantasına koydu.

Bu belgenin ne olduğu merak uyandırdı doğal olarak.

Belgenin peşine düşen gazetecilerden ipi göğüsleyen Yeniçağ gazetesinin eski başarılı muhabiri Ceyhun Bozkurt oldu.

Yeniçağ'dan ayrılan Bozkurt, haberlerini artık www.avazturk.com adlı internet sitesinde yayımlıyor.

(Yeniçağ gibi gazetelerin böyle başarılı muhabirleri bünyesinde barındırmaması üzüntü verici bu arada...)

Çalışkan muhabir Bozkurt, yemedi içmedi, belgenin peşine düştü ve sonunda amacına ulaştı; o belgeyi elde etti. Halaçoğlu'nun “gerekirse açıklanır” dediği belge, Güneydoğu’daki “kripto Ermenilerin”, yani Kürtleştirilmiş Ermenilerin tam listesiydi!

Bu liste şu tarihi gerçeği de ilk kez belgelemekteydi: Tehcir sırasında yollarda katledildikleri veya ölmelerine göz yumulduğu iddia edilen Ermenilerin büyük bir bölümü Kürt ismi alıp müslümanlığa geçmiş, böylece tehcirden kurtularak güneydoğu illerine yerleşmişlerdi.

Ceyhun Bozkurt'un yayımladığı belgeye baktığımızda, bu “Kürtleşmiş” Ermenilerin torunlarının bugün PKK saflarında yer alan isimler olduğunu görüyoruz. Şunu da söyleyelim, belgenin ele geçirilen kısmı belli ki listenin tamamı değil. Şimdilik “ucundan” gösterilmiş olan bu listenin çok daha geniş olduğu anlaşılıyor.

Peki Halaçoğlu Türk Tarih Kurumu'nun arşivindeki bu belgeyi şimdiye kadar niçin açıklamadı?

Bu sorunun cevabı açık: Bilim adamı ve devlet adamı sorumluluğu taşıdığı için.

Çünkü bu belge açıklandığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “kafa tası fişlemesi yapmakla” suçlanacak, bu arada Türk toplumuyla gerçekten kaynaşmış olan, Türkiye ile hiçbir sorunu bulunmayan “kripto Ermeni” vatandaşlarınız da yok yere rahatsız edilmiş olacaklardı.

Ama suçlamalar o derece şirazeden çıktı, Türklükle ve Türkiye Cumhuriyeti ile sorunu olanlar kendilerini o derece intikam duygularına kaptırdılar ki Türk Milleti'nin eli daha fazla armut toplayamazdı.

Gazeteci Bozkurt, listenin 476'sı PKK terör örgütü mensubu, 569'u PKK yanlısı toplam 1045 kişinin listesini yayımladı. Tam listenin tamamını www.avazturk.com adresinde görebilirsiniz.

Böylece PKK denilen ihanet hareketinin arkasındaki gerçek kimlik ve gerçek amaç biraz daha aydınlanmış oldu.

Ceyhun Bozkurt'u bu habercilik başarısından dolayı kutluyoruz.

Çongar Ailesini İlgilendiren bir CIA Belgesi


Açık İstihbarat


Kendi devletlerine dikta, başka devletlere "think tank" muamelesi yapan sözde entellektüeller; Türkiye'nin psikolojik harp yeteneğinin sekteye uğratılmasından çok değerli roller oynadılar.


Bu sahnenin başat oyuncularından biri kocası CIA'ye çalışan Yasemin Çongar oldu. Çongar'ın "kocam akademisyen" tarzı savunmaları ise; dünyanın en fazla akademisyen, matematikçi, psikolog , vs. istihdam eden kurumlarının ABD istihbarat servisleri olduğunu bilenleri güldürmekten öteye işe yaramadı. Yasemin Çongar; akademisyen veya gazeteci olmanın bir insanın istihbaratçı olmasına engel olmadığını bilecek konumda halbuki.


İşte kocası CIA'ye , kendisi bir tarafa çalışan Çongar gibileri ilgilendiren bir başka belge daha...


Belge, CIA Red Cell'in Avrupa'da özellikle Almanya ve Fransa kamuoylarını Afganistan'daki savaş ile ilgili olumlu etkileyerek, bu hükümetlerin ABD'ye destek verme konusunda ellerinin nasıl güçlendirileceğine dair analizler ve öneriler içeriyor.


Belgeden malum olan bir kez daha netleşiyor ki; CIA her türlü psikolojik harp kulvarında at koşturuyor. O ülkelerde de CIA'yi sırtına almaya hevesli at bulmakta da zorluk çekmediği de ortada.


Diyeceksiniz ki; bu belge ile Çongar'ın kocasının bağlantısı ne...


Dosyalar bölümümüze eklediğimiz CIA raporunu bir inceleyin; bakalım bağlantıyı siz bulabilecek misiniz...


Olmazsa daha sonra hatırlatacağız.


Açık İstihbarat


Kaynak: Açık İstihbarat