31 Ocak 2011 Pazartesi

TUTSAKLIĞI ANIMSATAN KARELER…/ Ali İhsan GÜRCİHAN



Geçen Çarşamba günü Sözcü Gazetesi’ndeki başlığı ve Hasdal Askeri Cezaevindeki fotoğrafları umarım görmüş ve de dikkat etmişsinizdir.
Başlık aynen şöyle idi ;
“İşte Türk Subayı”,”Darbeci diye hapse atıldılar,horlandılar…Ama onlar yılmadı.Serbest kalınca PKK ile mücadeleye koştular.”
Haber’e göre ;
Tutuklu muvazzaf subaylar,formlarını korumak için güne sporla başlıyorlar ve yoğun bir eğitim proğramı uyguluyorlarmış.Atatürk ile ilgili kitapları tercih ediyor ve günde en az sekiz saat kitap okuyorlarmış.

Bu yazılanlar bana,bir askerin tutsak kaldığında yapması gerekenler konusunda kendisine verilen eğitimi çağrıştırıyor.

Futbol takımı halinde çektirdikleri fotoğraf ise çok anlamlı.
Bir çoğu gencecik Teğmen.
Gözleri parlıyor ve belli ki,idealleri ile düşünceleri bedenlerine sığmıyor.Bedenleri tutsak birer mağdurlar ama sevdalı oldukları bu Ülke adına beyinlerini özgür tutmanın onurunu yaşıyorlar.

Fotoğrafın birinde Yarbay Ali Tatar’da yer alıyor.
Hani şu onuru uğruna canına kıyan rahmetli Yarbayımız.

Fotoğrafın bir başka köşesinde ise hani şu göz altına alındıktan sonra cep telefonuna Hizbul Tahrir terör örgütünün telefon numaraları yüklendiği söylenen Teğmen.

Bilmem hiç İkinci Dünya Harbi ile ilgili çekilmiş bir film izlediniz mi ve de bazı sahneler dikkatinizi çekti mi ?
Özellikle Alman’lara esir düşen İngiliz,Fransız ve Amerikan askerleri,esir kamplarında askeri konumlarını muhafaza ederek teşkilatlanır,eğitim ve sportif faaliyetlerle kendilerini bedenen ve fikren zinde tutmaya çalışırlar.

Asker için bu bir görevdir ve her asker de bu konuda eğitilir.

Tekrar edeyim benzetmek istemesem de bu fotoğrafları ve Gazeteci Saygı Öztürk’ün yaptığı bu haberi okuyunca,çok doğal olarak işte bunları anımsayarak duygulandım ve de hayıflanıp tüm bu yaşananlardan utandım.

Bir yandan;
Kendi içimizde ve kendi topraklarımızda ortaya çıkan bu üzücü tablo karşısında beynimi dağıtan bir acıyı derinden hissettim.
Öte yanda;
Tutuklu iken bile göreve sadakatleri değişmeyen o genç Subaylar’ın onurlu duruşu ile bu yaşımda bir defa daha gururlandım.

İnanıyoruz ki er ya da geç ;
Gerçek bir gün ortaya çıkacak,yanlış iş yapanlarla birlikte esas olarak Cumhuriyetle hesaplaşma adına yanlışlar üzerinden abartılı özel senaryolar kuranlar,bu senaryoların uygulamasına alet olanlar
ve doğruları ortaya çıkarma konusunda aciz davrananlar tarihin utanç sayfasındaki yerlerini alacaklardır.

Gerçeklerin bir an önce ortaya çıkarılması ve Güzel Ülkem’de Adalet’in sağlanması dileği ile.

30 Ocak 2011
Kaynak:Ali İhsan GÜRCİHAN

10 Ocak 2011 Pazartesi

SALTANAT DÜŞKÜNLERİ…./ Ali İhsan GÜRCİHAN


Peşinen belirteyim ki bu yazıdaki eleştirinin muhatapları,güvenlik konusunu istismar ederek,peşlerinde bir koruma ordusu ile dolaşan ve koruma gerekçesi altında Devlet parası ile bir ömür boyu bu Millet’in sırtından saltanat sürmeye çalışanlardır.

Anayasa’mız der ki;
Herkes,yaşama,maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Bu madde öylesine garip uygulanır ki Ülkem’de;
Bir yanda bazı Devlet yetkilileri ve önemli denen kişiler,
Güvenlik çemberleri altında kundakta bebek gibi kat kat korunur.

Allah’ın kulu Vatandaş’a gelince,
Her gün biri yada birkaçı,
Ya hırsızlarca soyulur.
Ya da serseri bir silah kurşunu veya sapık bir bıçak darbesi ile dünyadan habersiz canından olur.

İzliyoruz ve görüyoruz.
Ankara’nın bir bölümünde yetkililer yaşıyor,
Koca bir koruma ordusu ve yüzlerce özel tip araç da onların peşinde koşuşturuyor.

Hele bir de,Devlet yetkilisi gidince taşra’da bir yere,
Öyle güvenlik çemberleri oluşuyor ki çevrede,
Sanırsınız Sultan Abdülhamit döndü geriye…
Güvenlik güçleri ve korumalara göre, İnsanların hepsi hazır saldırmaya Haşmetliye..

Mümkün değil anlamak ey yetkili sizleri,
Nedendir bu korku,söyleyin şu görünmez riskleri.
Ömür boyu saltanatsa esas mesele,
Korkutmayın,ürkütmeyin bizleri,
Kısaca saltanat bitmesin deyin,açıklayın gerçeği.

Evet yetkililer ;

Eğer korkuyor ve güvenmiyorsak ne Millete ne de kendimize ,
Bırakın korkmayanlar taht kursun hem tepemize hem de gönlümüze.

Yok sorun gerçekten güvenlik ise,
Can sizde mi sadece,biraz da cumhur’u düşünsenize.

Bilmem duyar ya da ilgilenir misiniz ?
Kültür Başkentiniz İstanbul’un göbeğinde elli lira için gün aşırı bir taksi şoförü boğazlanırken,
Çankaya’da gündüz gözü ile kapılar kırılıp ev soyulurken,
Çocuk yaştakiler bile banka basarken,
Emniyet Amirliği önünde pavyon basılıp,taraflar çatışmaya girerken,
Asansöre binen genç kızlar boğazlanırken,
Yaşlılar evlerinde boğulup,malı yağmalanırken,
Serseri kurşunlar sokakta masum insanların ölümüne neden olurken,

Özellikle bazı üst düzey yetkililerin,
Kendi güvenliği için koca bir koruma ordusu ile aramızda kahramanca ve bizden biri olarak yaşıyor...muş gibi …dolaşması bu konuda ne kadar samimi olunduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Ey sözde korunan saltanat sevdalısı yetkililer kısacası ve açıkçası ;
Bedelini bu Millet’in ödediği koruma ordunuzu bırakın da,
sadece sizin değil,hepimizin yani çok sevdiğinizi söylediğiniz Halkın güvenliği peşinde de koşsunlar ve toplumda gerçek güven ortamını sağlasınlar.
Sağlasınlar ki,sizler de korkusuzca güven içerisinde yaşayın.

10 Ocak 2011
Kaynak:Ali İhsan GÜRCİHAN

4 Ocak 2011 Salı

ASKER PARANOYASI…Ali İhsan GÜRCİHAN


Cumhurbaşkanı Diyarbakır’ı ziyaret etti.
Elbette gidecek.
Bu Ülke’nin her karışı hepimizin ortak malı değil mi ?
Kayseri’ye,Aydın’a,Konya’ya nasıl gidiyorsa çok doğalolarak
Diyarbakır’a da,Van’a da gidecek.
Ne garipsenecek,ne de abartılacak bir durum.
Esas önemli olan bölücüler karşısındaki yaklaşım ve duruş.

Bu konuda sesini dahi çıkarmayan,tüm bölücü yaklaşımları bize demokrasi diye yutturmaya çalışan bazı gazetecilerin sanki diğer her şey normalmiş gibi gezi ile ilgili eleştirdikleri konuya bakın ;“Diyarbakır’da askeri uçuşlar bu geziye gölge düşürmüş.”
İnanmak istemiyorum ama,yine o gazetecilerin yorumuna göre Cumhurbaşkanı’da bu konuda rahatsız olduğunu hissettirmiş.

Aydın geçinen ve rahatsız olanlara sormak lazım;
Siz Diyarbakır’da ve daha birçok ilimizde hatalı yerleşim politikaları yüzünden şehirler ile havaalanlarının iç içe girdiğini ve buralarda sürekli bir askeri faaliyet olduğunu bilmiyor musunuz?

Bu ülkede “Asker Paranoyası” na tutulmuş bazı hasta aydınlar ve hasta siyasilerin söylem ve yaklaşımları artık gerçekten kabak tadı vermeye ve demokrasiye de zarar getirmeye başladı.

Delilik derecesine varan bu hastalar meydanı o kadar boş buldular ki,tedavi olmayı kabul etmedikleri gibi kendilerine göre olumsuz ne olsa ve hoşlarına gitmeyen ne görseler tepkileri askere.Rus bilim adamı Doktor Pavlov’un şartlanmış deney köpekleri gibi,hiçbir inceleme yapmaksızın olumsuzluğun faturasını askere kesmeye ve hemen askeri suçlamaya başlıyorlar.

Aydın geçinen bu adamlara sormak gerekir..
Nedir bu Asker paranoyanız ?
Kışladan araç tatbikata çıkar rahatsız olursunuz.
Harbiyeli’nin törende koşması gerekir güzergah vermezsiniz.
Uçakların eğitim faaliyetine aptalca yakıştırmalar yaparsınız.
İmralı’dan teröristin talimatlarını özgür düşünce diye kabul eder günlerce tartışırsınız ve değerlendirmeler yaparsınız.
Okyanus ötesinden gönderilen okunmuş, üflenmiş fetvaları baş tacı yapar,inanç ticareti ile siyasi güç odağı yaratırsınız.
Tüm bu saçmalık ve hainlikleri de demokratik yaklaşımlar olarak yutturmaya çalışırsınız.

Asker üzerine düşen konularda yanlışlıkla bir açıklama yapar ise,hiç gecikmeden TSK’ni demokrasi düşmanı ilan edersiniz.

Sizin ki,açıkça bir şartlanmışlık yani hastalık.

Dünya’nın ve Ülkemiz’in geldiği bu günkü noktada,demokrasi açısından Asker’in müdahalesini kabullenmek nasıl mümkün değilse,”Asker Paranoyası” hastalığına tutulmuş bu aydın ve siyasilerin demokrat diye televizyonlarda ve gazetelerde boy göstermelerini kabullenmek de mümkün değildir.Onların bu şartlanmış beyinleri açıkça insanlarımızı birbirine düşürmekten ve demokrasiye ihanetten başka bir işe de yaramamaktadır.


Eğer gerçekten demokrasiye inanılıyor ve bu uğurda hizmet etmek isteniyorsa,artık ”Asker Postalı” üzerinden ucuz siyaseti ve kahramanlığı bırakarak,çağımızın değerleri üzerinden gerçek demokrat olmaya çalışmak gerekmektedir.

Bu tür önyargılı beyler ve bayanlar eğer yine de önyargılarından kurtulamıyorlarsa,dostça ve samimi olarak belirtelim ki;
Demokrasiye ve Bu Ülke’ye daha fazla zarar vermemeleri için ciddi bir psikolojik tedaviye ve ardından da demokrasi eğitimine alınmalıdır.

3 Ocak 2011
Kaynak:Ali İhsan GÜRCİHAN