3 Temmuz 2011 Pazar

SİLAHLI KUVVETLERDE İDEOLOJİDEN SİYASETE../ Ali İhsan GÜRCİHAN

Peşinen belirteyim ki bu yazı ;
Taraf denen gazetenin “Şüpheli Paşa Orduda Kalmasın” manşeti ve aynı gazetenin iddiasına göre bu manşete kaynak teşkil eden Başbakan’ın zanlı paşaların orduda kalmaması görüşleri üzerine yazılmıştır.

Bu Ülke’de yaşayan herkes biliyordu ki,Türk Ordusu’nun hiçbir zaman değişmeyen ve temelde değişmesi de mümkün olmadığına inanılan bir ideolojisi vardı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini esas alan ve ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ ile ifade edilen bu ideoloji Türk Silahlı Kuvvetleri’nin fikri yapısı,eğitimi,icraatı ve askerce duruşu ile adeta özdeşleşmişti.

Özellikle son yıllarda demokrasi söylemleri arkasına sığınarak,ASKER VESAYETİ diye şikayetçi olunan ve fırtınalar koparılan mesele ,siyasi olmaktan öte esas olarak askerin sahiplendiği işte bu ideoloji idi.
Tekrar ediyorum,kim ne derse desin sahte demokrasi şövalyelerinin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden asıl rahatsızlığı işte tam bu noktada idi ve saldırı için halkı ikna eden uygun bir yöntem bulunması gerekiyordu.

Aslında geçmişte “Cumhuriyetle hesaplaşma” gibi bazı açık söylemlerle gerçek niyetler ortaya konulmakla birlikte,şu an resmiyette bu ideolojiye doğrudan saldırmak tepki çekebileceği için dolaylı yaklaşım ve yöntemleri kullanmak tercih edilmektedir.
İşte bu nedenle hesaplaşma faaliyeti,YIPRATMA ve DEĞERSİZLEŞTİRME yöntemi ile, bir çoğu yakıştırma ve zorlama siyasi ve adi suçlamalar üzerinden yürütülmektedir.
Atatürk’e kadar uzanan açık saldırılar ise,bu politikanın bir parçası olarak Cumhuriyetle hesaplaşmak üzere görevlendirilmiş sözüm ona bazı yazar ve bilim adamları tarafından devam ettirilmektedir.

Ne yazık ki;
Oturduğu makamın hakkını veremeyen bazı askerlerin basiretsiz ve tutarsız söylem ve davranışları da saldırı açısından uygun ve de haklı gözüken bir ortam yaratmış,önyargılı ve maksatlı basın,fikir adamı ve siyasilerin işini oldukça kolaylaştırmıştır.

Psikolojik Savaş yöntemleri ile yapılan bu saldırılarla öncelik sırasına göre Silahlı Kuvvetlerin;
Özgüven duygusunu azaltma,
Duruşunu bozma ve ideolojisi ile bağlarını zayıflatma,
Kurumsal iç güveni sarsma,
Daha sonra susturma ve hizaya çekme,
Son hamlede ise kendi duruşunu kabul ettirerek istediği manevra alanını elde etme hedeflenmiştir.

Üzücüdür ki ;
Asker Vesayetini ve müdahalesini kaldırıyoruz görüntüsü altında yapılan bu YIPRATMA ve DEĞERSİZLEŞTİRME operasyonu,kanımca bizzat bunu uygulayan ve uygulatanların istediğinden fazlasını verecek şekilde de amacına ulaşmıştır.


İşte bu uygulama sonucu geldiğimiz noktada artık ;
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine ait ideolojinin sözde bırakılması bir yana,Türk Ordusu’nda rütbe ve makam dahil her konuda bütün beklentilerin ancak ve ancak siyasi otorite üzerinden gerçekleşebileceği anlayışı dayatılmış ve benimsetilmiştir.

Kısacası ve açıkçası ;
Türk Ordusuna siyaset esas şimdi sokulmuştur.
Ne de olsa ileri demokrasi.
Ulusalcılığın artık suç sayıldığı,ileri demokrasi uygulamasına geçilen Bu Ülkede bölücülerin ve okyanus ötesi işbirlikçi,cemaatçi güç odaklarının hedeflerine ulaşması için ideolojisi olan zanlı paşalar yerine bundan böyle ikbal için siyasete biat edenlerin tercih edileceği ortadadır.

Ülkeye ve Millete hayırlı olması temennisi ile….

30 Haziran 2011

2 Haziran 2011 Perşembe

SİZE BU FIRSATI VERMEYECEĞİZ…../ Ali İhsan GÜRCİHAN

Saygıdeğer okurlar ;
Ne yazık ki özellikle bu seçim döneminde, Ülkemiz’in sahip olduğu temel değerlere bazılarının çok acımasızca saldırdığına ve bazılarının da oy için bu konularda taviz verdiğine tanık oluyoruz.

Bu sorumsuz,ayrıştırıcı ve hatta bölücü yaklaşımlar karşısında çaresiz olmanın üzüntü ve endişesini taşıyoruz.

Bu düşünceler içerisinde hatırladığım,geçmişte yaşanmış tarihi bir gerçeği kötü bir örnek olsa da sizlerle paylaşmak istedim.Bizim geçmişimizde de benzer örnekler çok ama kimse alınmasın diye yabancı ülkelerden bir örnek vereyim dedim.

Çoğumuzun en azından adını duyduğu,18 nci asırda yaşamış Voltaire diye bir Fransız aydın,şair,felsefe adamı vardır.
Fransız Devrimini hazırlayan yolda toplumu aydınlatan önemli fikir ve düşünce adamlarından biri olarak tanınır.

Fransız Kral’ına,yönetime ve siyasi sisteme karşı eleştirileri nedeni ile Ülkesi Fransa’da defalarca tutuklanır.Beladan kurtulmak için bir süre İngiltere’ye gider ama döner dönmez yine tutuklanır.
Kendisinin hayranı ve yakın arkadaşı olan Prens Frederik,dönemin güçlü Roma-Germen İmparatorluğu’nun başına Kral olunca düşünce adamı olarak onun yanına gider.

Bir süre beraber çalıştıktan sonra Kral’ın yönetim ve uygulamalarını, özellikle din konusundaki mezhep tartışma ve çekişmelerini (Katolik-Protestan ) baskıcı ve ayrıştırıcı bulan Voltaire, İmparatorluğun geleceği hakkındaki görüşünü Kral Frederik’e aşağıdaki tek bir cümle ile ifade ederek sarayı terk eder.

“Kutsal Roma İmparatorluğu artık ne kutsaldır,ne
Romalı’dır ne de İmparatorluktur.”

Kısa bir süre sonra da İmparatorluk gerçekten çöker.


Saygıdeğer okuyucular;
Bu Ülke’de son dönemde Dinimiz,Devletimiz,Cumhuriyet ve
Anayasa konusundaki ayrıştırıcı söylemleri duydukça ,hukuk ve demokrasi dışı uygulamaları yaşadıkça insan geçmişin bu kötü kehanetlerini hatırlıyor ve düşünmek istemese de gelecek adına endişe duyuyor.

Ancak endişemize rağmen şunu da açıkça belirtmek gerekir ki ;
Bu Ülke’nin duyarlı ve vefalı insanları var oldukça birilerinin arzu ettiği ayrıştırıcı,yozlaştırıcı ve bölücü durumlara kesinlikle müsaade edilmeyecektir.

Seçim propaganda döneminde heyecana kapılıp,“Türkiye Cumhuriyeti artık,
Ne laik bir Cumhuriyet,
Ne de üniter bir ulus devlet olacaktır.” sevdasında olanlara ve haddini aşanlara,demokrasiye ve hukuka olan inancımızdan aldığımız güçle asla fırsat verilmeyecektir.

Demokrasiye yürekten inanan ve anlayanlar için Voltaire’nin tarihi sözleri saz,sahte demokratlar ve anlamayanlar için ise Mehter Takımı bile az.

2 Haziran 2011

8 Şubat 2011 Salı

BAŞBAKAN YARDIMCISI ARINÇ ‘A BAK…. / Ali İhsan GÜRCİHAN


Bu Ülke’de kim gerçekten çağdaş demokrat,yani vatandaş yaklaşımı ile çok basitçe söyleyecek olursak ;
Cumhuriyet değerleri ile ,Demokrasi değerlerini örtüştürerek her ikisine birden kim sahip çıkıyor anlamak mümkün değil.

Demokratız diye haykıran bir kesim;
Cumhuriyetten ve özellikle onun kuruluş felsefesinden rahatsız.Onun içinde Cumhuriyet’imizin kuruluş felsefesi ve onun temel dayanağı laiklik boyutu ile yıllardır hesaplaşıp duruyorlar.

Cumhuriyet diye haykıran bir kesim ise ;
Demokrasi çizgisini aşan söylem ve yakıştırmalarla insanların kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyorlar.

Son örnek;
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl BATUM’un söyledikleri.
Onun beklentileri açısından yaptığı izahına göre;
“TSK kağıttan bir kaplanmış”
Cümle bu olduktan sonra, ne demek istediğini anlatmak ya da yorumlamak hiç önemli değildir.Saçmalık açıkça ortadadır.
Kim olursa olsun ve ne maksatla söylenirse söylensin,bu Ülkede söz sahibi olan ve yönetimde sorumluluk almak için siyaset yapanların söyleyeceği bir şey değil.
Devlet sorumluluğu ile bağdaşmayan bu sokak yaklaşımını kınıyorum ve yürüttükleri siyaset adına güven sarsıcı buluyorum.

Ancak işin esas garip yanı;
Bu sözler üzerine TSK’in itibarına Bülent Arınç gibi birinin de sahip çıkması ya da çıkıyor gibi gözükmesi.
Hayret…..
Eski Meclis Başkanı şu anki Başbakan Yardımcısı Arınç,bulunduğu makamları düşünmeden doğrudan ya da dolaylı ifadelerle TSK’ni hedef alan açıklamalarını ne çabuk unuttu.
İşte,hatırlayabildiğim sadece birkaç örnek;
Ergenekon davasını kullanıp her fırsatta TSK’ne gönderme yapan “Şükür ki bu komutanlarla savaşa girmemişiz” bile diyen kim ?
Tokat’da Yedi Askerimiz’in Şehit olduğu pusu sonrası imalı açıklamalar ile kafa karıştıran kim ?
Çukuranbar olayında gerçekleri öğrenmeden Şamil Tayyar denen gazeteci ve Star denen gazete üzerinden yaygara koparan,
“Kozmik büro literatürümüze yeni girdi,kozmik-kozmetik”gibi açıklamalarla TSK’ni hafife alan ve şaibe altına sokan imalı açıklamaları yapan kim ?
2009 Haziran ayında,”İyice küçülüyorlar,iyice güçsüzleşiyorlar”diyen kim ?
Evet Bay Arınç hakkınızı vermek gerekir.
Bugüne kadar hep samimi olmaktan bahsedip durdunuz ama yeri gelince hitabet yeteneğinizi de kullanarak dolaylı söylem ve yöntemlerle över gibi yaparken bile başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere birçok Cumhuriyet Kurumu ve değerlerini hedef göstermeyi de kanımca çok ustaca becerdiniz.

Kanaatim böyle olmakla birlikte gerçeği kabul etmek gerekir ki ;
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çağdaş demokrasi içerisinde yerini ve duruşunu izah edemeyen ve onu koruyamayan acizler yüzünden de geldiğimiz bu noktada Türk Ordusu’nun itibarını korumak siz ve sizin gibilere düştü….

Evet Bay Arınç,ben de aynen sizin samimiyetinizle;
Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarına sahip çıkan size ve sizin gibilere sonsuz teşekkür ediyorum….

8 Şubat 2011

31 Ocak 2011 Pazartesi

TUTSAKLIĞI ANIMSATAN KARELER…/ Ali İhsan GÜRCİHAN



Geçen Çarşamba günü Sözcü Gazetesi’ndeki başlığı ve Hasdal Askeri Cezaevindeki fotoğrafları umarım görmüş ve de dikkat etmişsinizdir.
Başlık aynen şöyle idi ;
“İşte Türk Subayı”,”Darbeci diye hapse atıldılar,horlandılar…Ama onlar yılmadı.Serbest kalınca PKK ile mücadeleye koştular.”
Haber’e göre ;
Tutuklu muvazzaf subaylar,formlarını korumak için güne sporla başlıyorlar ve yoğun bir eğitim proğramı uyguluyorlarmış.Atatürk ile ilgili kitapları tercih ediyor ve günde en az sekiz saat kitap okuyorlarmış.

Bu yazılanlar bana,bir askerin tutsak kaldığında yapması gerekenler konusunda kendisine verilen eğitimi çağrıştırıyor.

Futbol takımı halinde çektirdikleri fotoğraf ise çok anlamlı.
Bir çoğu gencecik Teğmen.
Gözleri parlıyor ve belli ki,idealleri ile düşünceleri bedenlerine sığmıyor.Bedenleri tutsak birer mağdurlar ama sevdalı oldukları bu Ülke adına beyinlerini özgür tutmanın onurunu yaşıyorlar.

Fotoğrafın birinde Yarbay Ali Tatar’da yer alıyor.
Hani şu onuru uğruna canına kıyan rahmetli Yarbayımız.

Fotoğrafın bir başka köşesinde ise hani şu göz altına alındıktan sonra cep telefonuna Hizbul Tahrir terör örgütünün telefon numaraları yüklendiği söylenen Teğmen.

Bilmem hiç İkinci Dünya Harbi ile ilgili çekilmiş bir film izlediniz mi ve de bazı sahneler dikkatinizi çekti mi ?
Özellikle Alman’lara esir düşen İngiliz,Fransız ve Amerikan askerleri,esir kamplarında askeri konumlarını muhafaza ederek teşkilatlanır,eğitim ve sportif faaliyetlerle kendilerini bedenen ve fikren zinde tutmaya çalışırlar.

Asker için bu bir görevdir ve her asker de bu konuda eğitilir.

Tekrar edeyim benzetmek istemesem de bu fotoğrafları ve Gazeteci Saygı Öztürk’ün yaptığı bu haberi okuyunca,çok doğal olarak işte bunları anımsayarak duygulandım ve de hayıflanıp tüm bu yaşananlardan utandım.

Bir yandan;
Kendi içimizde ve kendi topraklarımızda ortaya çıkan bu üzücü tablo karşısında beynimi dağıtan bir acıyı derinden hissettim.
Öte yanda;
Tutuklu iken bile göreve sadakatleri değişmeyen o genç Subaylar’ın onurlu duruşu ile bu yaşımda bir defa daha gururlandım.

İnanıyoruz ki er ya da geç ;
Gerçek bir gün ortaya çıkacak,yanlış iş yapanlarla birlikte esas olarak Cumhuriyetle hesaplaşma adına yanlışlar üzerinden abartılı özel senaryolar kuranlar,bu senaryoların uygulamasına alet olanlar
ve doğruları ortaya çıkarma konusunda aciz davrananlar tarihin utanç sayfasındaki yerlerini alacaklardır.

Gerçeklerin bir an önce ortaya çıkarılması ve Güzel Ülkem’de Adalet’in sağlanması dileği ile.

30 Ocak 2011
Kaynak:Ali İhsan GÜRCİHAN

10 Ocak 2011 Pazartesi

SALTANAT DÜŞKÜNLERİ…./ Ali İhsan GÜRCİHAN


Peşinen belirteyim ki bu yazıdaki eleştirinin muhatapları,güvenlik konusunu istismar ederek,peşlerinde bir koruma ordusu ile dolaşan ve koruma gerekçesi altında Devlet parası ile bir ömür boyu bu Millet’in sırtından saltanat sürmeye çalışanlardır.

Anayasa’mız der ki;
Herkes,yaşama,maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Bu madde öylesine garip uygulanır ki Ülkem’de;
Bir yanda bazı Devlet yetkilileri ve önemli denen kişiler,
Güvenlik çemberleri altında kundakta bebek gibi kat kat korunur.

Allah’ın kulu Vatandaş’a gelince,
Her gün biri yada birkaçı,
Ya hırsızlarca soyulur.
Ya da serseri bir silah kurşunu veya sapık bir bıçak darbesi ile dünyadan habersiz canından olur.

İzliyoruz ve görüyoruz.
Ankara’nın bir bölümünde yetkililer yaşıyor,
Koca bir koruma ordusu ve yüzlerce özel tip araç da onların peşinde koşuşturuyor.

Hele bir de,Devlet yetkilisi gidince taşra’da bir yere,
Öyle güvenlik çemberleri oluşuyor ki çevrede,
Sanırsınız Sultan Abdülhamit döndü geriye…
Güvenlik güçleri ve korumalara göre, İnsanların hepsi hazır saldırmaya Haşmetliye..

Mümkün değil anlamak ey yetkili sizleri,
Nedendir bu korku,söyleyin şu görünmez riskleri.
Ömür boyu saltanatsa esas mesele,
Korkutmayın,ürkütmeyin bizleri,
Kısaca saltanat bitmesin deyin,açıklayın gerçeği.

Evet yetkililer ;

Eğer korkuyor ve güvenmiyorsak ne Millete ne de kendimize ,
Bırakın korkmayanlar taht kursun hem tepemize hem de gönlümüze.

Yok sorun gerçekten güvenlik ise,
Can sizde mi sadece,biraz da cumhur’u düşünsenize.

Bilmem duyar ya da ilgilenir misiniz ?
Kültür Başkentiniz İstanbul’un göbeğinde elli lira için gün aşırı bir taksi şoförü boğazlanırken,
Çankaya’da gündüz gözü ile kapılar kırılıp ev soyulurken,
Çocuk yaştakiler bile banka basarken,
Emniyet Amirliği önünde pavyon basılıp,taraflar çatışmaya girerken,
Asansöre binen genç kızlar boğazlanırken,
Yaşlılar evlerinde boğulup,malı yağmalanırken,
Serseri kurşunlar sokakta masum insanların ölümüne neden olurken,

Özellikle bazı üst düzey yetkililerin,
Kendi güvenliği için koca bir koruma ordusu ile aramızda kahramanca ve bizden biri olarak yaşıyor...muş gibi …dolaşması bu konuda ne kadar samimi olunduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Ey sözde korunan saltanat sevdalısı yetkililer kısacası ve açıkçası ;
Bedelini bu Millet’in ödediği koruma ordunuzu bırakın da,
sadece sizin değil,hepimizin yani çok sevdiğinizi söylediğiniz Halkın güvenliği peşinde de koşsunlar ve toplumda gerçek güven ortamını sağlasınlar.
Sağlasınlar ki,sizler de korkusuzca güven içerisinde yaşayın.

10 Ocak 2011
Kaynak:Ali İhsan GÜRCİHAN

4 Ocak 2011 Salı

ASKER PARANOYASI…Ali İhsan GÜRCİHAN


Cumhurbaşkanı Diyarbakır’ı ziyaret etti.
Elbette gidecek.
Bu Ülke’nin her karışı hepimizin ortak malı değil mi ?
Kayseri’ye,Aydın’a,Konya’ya nasıl gidiyorsa çok doğalolarak
Diyarbakır’a da,Van’a da gidecek.
Ne garipsenecek,ne de abartılacak bir durum.
Esas önemli olan bölücüler karşısındaki yaklaşım ve duruş.

Bu konuda sesini dahi çıkarmayan,tüm bölücü yaklaşımları bize demokrasi diye yutturmaya çalışan bazı gazetecilerin sanki diğer her şey normalmiş gibi gezi ile ilgili eleştirdikleri konuya bakın ;“Diyarbakır’da askeri uçuşlar bu geziye gölge düşürmüş.”
İnanmak istemiyorum ama,yine o gazetecilerin yorumuna göre Cumhurbaşkanı’da bu konuda rahatsız olduğunu hissettirmiş.

Aydın geçinen ve rahatsız olanlara sormak lazım;
Siz Diyarbakır’da ve daha birçok ilimizde hatalı yerleşim politikaları yüzünden şehirler ile havaalanlarının iç içe girdiğini ve buralarda sürekli bir askeri faaliyet olduğunu bilmiyor musunuz?

Bu ülkede “Asker Paranoyası” na tutulmuş bazı hasta aydınlar ve hasta siyasilerin söylem ve yaklaşımları artık gerçekten kabak tadı vermeye ve demokrasiye de zarar getirmeye başladı.

Delilik derecesine varan bu hastalar meydanı o kadar boş buldular ki,tedavi olmayı kabul etmedikleri gibi kendilerine göre olumsuz ne olsa ve hoşlarına gitmeyen ne görseler tepkileri askere.Rus bilim adamı Doktor Pavlov’un şartlanmış deney köpekleri gibi,hiçbir inceleme yapmaksızın olumsuzluğun faturasını askere kesmeye ve hemen askeri suçlamaya başlıyorlar.

Aydın geçinen bu adamlara sormak gerekir..
Nedir bu Asker paranoyanız ?
Kışladan araç tatbikata çıkar rahatsız olursunuz.
Harbiyeli’nin törende koşması gerekir güzergah vermezsiniz.
Uçakların eğitim faaliyetine aptalca yakıştırmalar yaparsınız.
İmralı’dan teröristin talimatlarını özgür düşünce diye kabul eder günlerce tartışırsınız ve değerlendirmeler yaparsınız.
Okyanus ötesinden gönderilen okunmuş, üflenmiş fetvaları baş tacı yapar,inanç ticareti ile siyasi güç odağı yaratırsınız.
Tüm bu saçmalık ve hainlikleri de demokratik yaklaşımlar olarak yutturmaya çalışırsınız.

Asker üzerine düşen konularda yanlışlıkla bir açıklama yapar ise,hiç gecikmeden TSK’ni demokrasi düşmanı ilan edersiniz.

Sizin ki,açıkça bir şartlanmışlık yani hastalık.

Dünya’nın ve Ülkemiz’in geldiği bu günkü noktada,demokrasi açısından Asker’in müdahalesini kabullenmek nasıl mümkün değilse,”Asker Paranoyası” hastalığına tutulmuş bu aydın ve siyasilerin demokrat diye televizyonlarda ve gazetelerde boy göstermelerini kabullenmek de mümkün değildir.Onların bu şartlanmış beyinleri açıkça insanlarımızı birbirine düşürmekten ve demokrasiye ihanetten başka bir işe de yaramamaktadır.


Eğer gerçekten demokrasiye inanılıyor ve bu uğurda hizmet etmek isteniyorsa,artık ”Asker Postalı” üzerinden ucuz siyaseti ve kahramanlığı bırakarak,çağımızın değerleri üzerinden gerçek demokrat olmaya çalışmak gerekmektedir.

Bu tür önyargılı beyler ve bayanlar eğer yine de önyargılarından kurtulamıyorlarsa,dostça ve samimi olarak belirtelim ki;
Demokrasiye ve Bu Ülke’ye daha fazla zarar vermemeleri için ciddi bir psikolojik tedaviye ve ardından da demokrasi eğitimine alınmalıdır.

3 Ocak 2011
Kaynak:Ali İhsan GÜRCİHAN

30 Kasım 2010 Salı

ABD’Lİ ERGENEKON / Ali İhsan GÜRCİHAN



Belgeler yayınlanınca stratejik ortaklık ve de ortakların hali ne imiş hep beraber gördük.
Bugüne kadar inanan inanmayan,bilen bilmeyen,duyan duymayan ve gören görmeyen herkes artık anlamıştır ki ;
Meğer Bizim stratejik ortak ne kadar İKİ YÜZLÜ imiş.
Ve de ;
Olay üzerine Dışişleri Bakanı Clington’un dün yaptığı bizleri aptal yerine koyan çok pişkin açıklamalarına bakarsak rahatlıkla şunu da söyleyebiliriz ki ;
Bizim stratejik ortak iki yüzlü olduğu gibi bir o kadar da YÜZSÜZ’müş…Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun durumu normal gören,kınama dahi içermeyen açıklaması ise ayrı bir utanç.

Belgelere bakarsak,doğru yanlış diz boyu pislik ve rezalet.
Siyasette bir yanda dalkavukluk,öte yanda altını oyma,
Yurt dışı banka hesapları,
Yönetimde güvensizlik,rezillik,
Kişisel yolsuzluk,
Cemaat,tarikat faaliyetleri ve kadrolaşma,
Silahlı Kuvvetleri yıpratma,
Ülke sırlarını ABD yetkilileri ile paylaşma,Kendi insanımız ve yetkililerimiz
hakkında ABD’liler ile dedikodu,
Türk insanına ikinci sınıf insan gözü ile bakma.

Bunlar sadece diplomat raporları.Yani siyaset sahnesinde genelde yasal ve meşru zeminde görev yapan ve ölçülü davranmak zorunda olan sözüm ona kibar insanların raporları.

Bir de gerçek istihbaratçıların raporlarını düşünün bakalım ;
Gizli amaçları ve görevleri uğruna illegal çalışan ne idüğü belirsiz CIA ile özel istihbarat timlerinin raporları ortaya çıksa,kimbilir hakkımızda daha ne beter şeyler rapor edildiğini ve de ne rezil işler yapıldığını göreceğiz ….

Peki şunu da düşünmek ve sormak gerekmez mi ?
WIKILEAKS,elçiliklerden merkeze gönderilen istihbarat ve değerlendirme raporlarını ele geçirmiş de,merkezden elçiliklere gönderilen hiçbir talimat ve emri yakalayamamış mı acaba ?
Bilgi akışının sadece tek yönlü olarak ortaya çıkması şaşırtıcı ve anlamlı değil mi ? Bunca istihbarat ve rapor üzerine elçiliklere hiçbir talimat gönderilmemiş olması mümkün mü ?

Belki de esas gürültü daha sonra ortaya çıkacak.Pek sanmıyorum ama bekleyeceğiz ve göreceğiz.

Gelelim bundan sonrasına …
Kendi insanına dahi göz açtırmayan bizim ŞAHİN yetkililerin,ABD’liler özür diledi diye bu tükürüğü yalayıp defteri de kapatacak halleri yoktur herhalde.
Aleyhimizde bilgi toplayıp,demokrasi dışı yollarla siyasi etkinlik yaratmaya çalıştıklarına ve hatta askeri darbe için dolaylı tahrik yöntemleri kullandıklarına göre,en azından bu adamların tüm pisliklerinin ortaya konması için UMARIM derhal geniş çaplı bir soruşturma başlatılacaktır.
Geçmişimizle hesaplaşma ve demokrasi adına bir sürü hatalı bilgi ve yakıştırma ile ERGENEKON,BALYOZ soruşturması ve davası ile ortalığı ayağa kaldıranlar Amerikalılar’a gelince susacak değil ya..

Hiç şüphemiz yok ki ;
Sayın İstihbaratçılarımız,Polislerimiz,Hukukçularımız ve Siyasilerimiz Ülkemize gerçekten hizmet etmek için bu durumu güzel bir fırsat olarak değerlendirecek ve de buna karşı gerekeni yapmayı Milli bir görev olarak kabul edeceklerdir.
Bu kirli bilgiler üzerinden hareketle,Ergenekon için gösterilen duyarlılığın ve hukuk dışı anlayışın yarısının gösterilmesi halinde gerçekten kimlerin gizli ve örtülü faaliyetler içerisinde olduğunun ortaya konabileceğini ve bu ülkede nasıl bir kirli oyun oynandığını tüm vatandaşlarımıza ispat edecektir.

İşte o zaman egemen ve demokrat bir Türkiye adına;
Gerçekten bağırsaklarımızı temizleme fırsatını yakalayacak ve ERGENEKON konusunda yapılan yanlışlıklar ile hatalar da çok açıkça anlaşılacaktır.

Soruşturmanın adına gelince ;
ABD’li ERGENEKONCULAR,BALYOZCULAR ya da US-ERGENEKON ne derseniz deyin farketmez..
Stratejik ortağınız bu konu da yan çizecek değil ya.
Ne dersiniz..
Hodri meydan.
30 KASIM 2010
Kaynak:Ali İhsan GÜRCİHAN