Açık İstihbarat Özel
Polis akademisinde "özgürlük ve demokrasi" açılımı yapan bir ülkenin demokrat kadrolarının 60 , 70 ve 80 darbelerinin şakşakçısı Altanlar ve Ilıcak'larla doldurulmasına şaşmamak lazım.
Nazlı Ilıcak; 29-30 Ocak gecesi Habertürk'te yayınlanan Yiğit Bulut'un sunduğu programda yine seyircileri salak yerine koyarak, utanmadan demokrat rolüne soyundu.
Kendisine 12 Eylül sonrası yazdığı övgü yazıları hatırlatılması üzerine de, "bunla ilgili cevabımı yarınki yazımda açıklıyorum" diyerek, bu yazıların darbe sonrası ortamda bir bakıma dengeyi bulmak adına zorunlu yazılar olduğunu savundu.
Halbuki Ilıcak'ın darbe tefçisi tavrı 12 Eylül sonrasında ortaya çıkan bir zorunluluk değildir. Ilıcak; 12 Eylül darbesine giden süreçte darbeyi meşrulaştıran zemini hazırlayan yazılara imza atmıştır. Nazlı Ilıcak; Kenan Evren'in habercisidir.
Aşağıda size; 12 Eylül darbesi öncesinde Ilıcak'ın kaleme aldığı ve darbeleri, Türk Ceza Kanununda kişisel özgürlükler aleyhine yapılması gereken değişiklikleri, valilerin dernek kapatma hakkını, "Kürtlere özgürlük" verilsin diyen milletvekillerine karşı tedbir alınmasını, ordunun İç Hizmet Kanunu 35. maddesinin gerekliliğini, yıpratılacaksa ordunun değil sivil iktidarın yıpratılması gerektiğini ve hatta Perinçek'i savunduğu yazıları sunuyoruz. .
Şaka değil, gerçek. Şaka olan; 12 Eylül darbesinin zeminin hazırlanmasında kalemi ile bizzat rol alan bu tefçinin "demokrat" olarak ciddiye alınması ve milleti salak yerine koymasına izin verilmesidir.
Açık İstihbarat
Ecevit iktidarında sıkıyönetim uygulamasına karşı çıkanları eleştiriyor:
Halbuki DİSK ve bazı demokratik(!) kuruluşlar isyan bayrağını açtı bile. Tedbirler paketine karşı "demokratik platform" oluşturuldu. Şimdi de sıkıyönetim aleyhine direniş hazırlanıyor.
Silah nezaretinde duvarlardan silinen yazıların yerine, sıkıyönetim komutanlarına kafa tutarcasına bir gün geçmeden yenileri yazılmış : Tek yol devrim
Ecevit; "sıkıyönetime rağmen demokrasi çerçevesinde kalınacaktır" şeklinde konuşmuş.
Ama demokrasinin suistimali önlenecektir. Komunizm kanunlarımıza ve Anayasamıza göre suçtur. Dernekler amaçları dışına çıkamaz, siyasi faaliyette bulunamazlar, işçi sendikaları siyasi grev yapamazlar. Genel grev, DGM'lerdeki gibi "genel yas" ilanı yasaktır. TÖB-DER ; Eğitim Kurultayı toplayıp, "herkese kendi dilinde eğitim" kararı alamaz. 1 Mayıs'ta meydanlarda , Marx'ın , Lenin'in resimleri taşınamaz. İGD toplantılarında yaşasın Sovyetler Birliği diye bağrılamaz.
Nitekim, komutanlar bir bir, bu yönde bazı kararlar almaktadır.
(Sıkıyönetim Kime Karşı ; 3 Ocak 1979)
EMASYA'ya karşı çıkan Ilıcak; darbelerin "yasal" zeminini oluşturan İç Hizmet Kanunu 35. Maddesinin işletilmemesinden şikayetçi
1978'de bin kişi ölmüş, mezhep ve ırk çatışmaları Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü tehdit eder boyutlara erişmiştir. Ecevit çapında bir Başbakanın gemiyi selamete çıkaramayacağı ise iyice anlaşılmıştır. Buna rağmen İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesindeki "Cumhuriyeti korumak ve kollamak" hükmü işletilmemektedir.
(Demokrasi Yolunda...; 16 Ocak 1979)
12 Mart darbesinin faydalarından sözedip, Ecevit hükümetini süngü ile korkutuyor
12 Mart ülkenin ihtiyaç duyduğu bir çok yasal düzenlemeyi getirmiştir. Ama koalisyonlar ve Anayasa'nın güçsüz bıraktığı iktidarlar, mevcut kanunları maalesef uygulayamıyor. Şimdi Muhsin Batur, bir başka noktaya parmak basıyor : "Devlet ve icrayı kuvvetlendirecek bir Anayasa değişikliği gereklidir" diyor.
Aklın gösterdiği bu yolun bulunması için, yeni bir müdahaleye lüzum kalmamasını dileriz. Siyasi partiler, bir kere de , süngü ile dürtülmeden gerçeği görebilsinler.
(Süngü ve Demokrasi ; 12 Mayıs 1979 )
TÜSİAD'ın Ecevit hükümetine verdiği sivil muhtırayı ve askerlerden aldığı meşruiyeti savunuyor
TÜSİAD'ın bildirisi kanunlara ve kuruluş amacına uygundur. Üstelik Sıkıyönetim Komutanlığı'ndan izin de alınmıştır. Buna rağmen, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diye düşünen, açılan bu siyasi polemiğin menfaatlerini bozabileceği endişesini taşıyan bazı "işini bilir işadamları"nın ani bir çekingenlik ve pişmanlık içine düşmeleri ihtimali mevcuttur.
(TUSİAD ; 16 Mayıs 1979)
Bugün; 163. maddeyi geri mi getirmek istiyorsunuz diyerek özgürlükçü kesilen Ilıcak'ın; TCK'nın sivil özgürlükleri kısıtlayacak şekilde değiştirilmesini savunduğu onlarca yazısından bir parça. "Darbe karşıtı" Ilıcak'ın askeri vesayeti meşrulaştırdığı cümlelere dikkat
O zaman memleket şartlarına uygun yeni kanunlar hazırlayalım. Bakın Fransa'da bir anarşik topluluğun içinde bulunan kişiler, polisin şahitliğine dayanarak, suçüstü mahkemelerinde yargılanıyor ve hapse atılıyorlar. 23 Mart'ta otonomistler adı altında , Paris sokaklarında dehşet saçanlar, vitrinleri kırıp yağma edenlerin bir bölümü, 1 ila 2 yıl arasında değişen cezalara, iki ay gibi kısa bir sürede çarptırıldılar.
Ecevit hükümeti hala şiddet eylemleri ile ilgili bazı yasal tedbirleri parlamentodan geçiremedi.
Her türlü fikir temsil edilsin diye batıyı örnek gösterenlere , demokrasinin kalelerinden biri olan Fransa'daki kanunları hatırlatırız. Devlet ancak kendisini koruyan tedbirleri aldıktan sonra , hürriyetin sınırlarını genişletebilir. Af rüzgarlarının anarşistleri sokağa döktüğü , kanunların, eylemlcilerin yakasına süratle yapışılmasını engellediği, Danıştay ile icra arasındaki rekabetin, yönetimi zaafa uğrattığı bir ülkede, elbette sivil idare her zaman askerden yardım istemek zorunda kalacaktır.
Bir, iki, üç...Ama bir gün gelir ordu, madem tek başına beceremiyorsun, şöyle çekil kenara çekil de gölge etme deyiverir..
(Anarşi, Sıkıyönetim, Hükümet ; 17 Haziran 1979)
"Özgürlükçü" Ilıcak; Türk Ceza Kanunu'ndan 141 ve 142'nin kaldırılmasına karşı çıkıyor.
23 Mayıs'ta , İstanbul Sıkıyönetim Savcısı, Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesinin 1 ve 3. bentlerinin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüş, mahkeme heyeti de iddiayı ciddi bularak, dosyayı Anayasa mahkemesi'ne sevketmişti....
141. ve 142. maddeleri, faşist olarak nitelendirenler, bu hükümlerin Atatürk devrinde Türk Ceza Yasası'na girdiğini unutuyorlar mı?
(141-142 ; 29 Haziran 1979)
"Açılım" taraftarı Ilıcak geç sıkıyönetim ilanından ve "Kürtlere özgürlük"ten rahatsız.
Hükümetin, hadiselerin üzerine bütün gücüyle yürümediği şüphesi yaygındır. Vatandaş , kendi kendine sorar durur :
- Neden Diyarbakır, Tunceli, Adıyaman, Hakkari, Mardin, Siirt gibi bazı doğu illerinde gecikilerek sıkıyönetim ilan edilmiştir?- Neden ancak 26 Nisan'da sıkıyönetim kapsamı içine bölücülük girmiştir?
- Neden 22 Aralık 1977'de Cumhuriyet Senatosu'nda , "Kürtlere özgürlük verilsin" diyen bir Niyazi Ünsal'a karşı Halk Partisi tedbir almamıştır.
- Neden bölücülük propagandası suç sayılmasın, Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesinin 3. fıkrası iptal edilsin diye Anayasa Mahkemesi'ne müracaat eden İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi üyeleri hala görevlerinde kalmaktadır?
(Org. Evren'in Demeci ; 28 Ağustos 1979)
Bugün "düşünce özgürlüğü" pazarlayan Ilıcak, "zehirli fikirler" olabileceğini savunuyor.
Şiddet olaylarının emekleme döneminde , hareketlere masum bir görünüm kazandırmaya çalışanların mesuliyeti büyüktür. Terörizm kupkuru bir çölde birdenbire fışkıran bir kaynağa değil, itinayla bakıp büyütülen bir bitkiye benzer. Fidan ancak müsait bir toprak bulursa serpilebilir. 1968'lerde geniş müsamaha, genç dimağlara aşılanan fikirler, bugünkü terörizm kaynağını teşkil ediyor.
Kimine göre ; "düşüncenin zararlısı, faydalısı olmaz, sadece doğrusu yanlışı vardır"
Türkiye'nin bütünlüğü tehlikedeyken, Cumhurbaşkanından Genelkurmay Başkanı'na kadar herkes İran'daki gelişmeleri endişeyle takip ederken biri çıkıp da, "Etnik-metnik" başlıklı bir makalede, "ülkemizde Kürtlere iş vermiyorlar" yazarsa, o fikri zararlı o şahsı da en büyük kışkırtıcı ilan etmemek mümkün mü?...
Bir; Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı'nın kararlı vaziyet alışlarına bakın, bir de safa sarhoşu kalemlerin akıttığı zehirlere
(Zehirli Fikirler ; 5 Eylül 1979)
"Hoyratça" çözümleri savunmaya başlayan bir Ilıcak...bu hoyratça çözüm ne olsa gerek?
Ecevit; Demirel'i bunalım istemekle suçluyor. Halbuki Türkiye zaten sürekli bir bunalım içinde. Hükümet buhranının mevcut duruma ilavesi, umursamazlığı, uyuşukluğu giderdiği ölçüde faydalıdır. Acı veren, fakat öldürmeyen bir yarayı tedavi etmek için gayret sarfetmeyenler, öldürücü darbe karşısında mutlaka harekete geçeceklerdir.
Buhran büyüyüp yara derinleştikçe, gözler açılacaktır. Bozulan bir çiçeği bazen hoyratça diğer bir saksıya nakletmek, onu canlandırır, çünkü işe yaramayan kökler kopar, sağlamları kalır ve topraktan suyu daha rahat emebilirler.
(Demokrasi Pınarı ; 20 Eylül 1979)
Bugün Perinçek'in hapsine dair tek laf etmeyen Ilıcak Perinçek'in hapsini eleştiriyor. NATO için en yakın tehdit Sovyetler ve Perinçek, Sovyet'lere karşı Çin kampında olduğu için olmasın...
Perinçek'in Mamak cezaevine gönderilmesinden sonra, solcu gazetelerde boşuna bir tepki, "güleryüzlü sıkıyönetime" karşı küçük bir sitem aradık. 1 Mayıs'ı takip eden günlerde, Behice Boran veya Baştürk'ün tutuklanmasını eleştiren kalemler nerede şimdi?
Efendim; Perinçek Çin yanlısı olduğu için varsın cezasını çeksin. Ama Sovyet aleyhtarlığının (anti-Sovyetizmin) bilimsel sosyalizme ters düştüğünü her fırsatta tekrarlayan bir Behice Boran'ın , bu gayrimilli yazarlar, elbette üzerine titreyeceklerdir. Onlar, muhalifler ezilecek, "Demokratik devrim" gerçekleşecekse, "Ara rejim bir an evvel gelsin yerleşsin" isterler
(Sıkıyönetim ; 6 Ekim 1979)
"Darbe karşıtı" Ilıcak ; 12 Mart'ı bakın nasıl pazarlıyor.
Anarşinin, siyasi tartışmaların, her gün tekrarlanan darbe söylentilerinin yanısıra , Demirel ailesi hakkındaki yolsuzluk iddiaları da iktidarı yıpratmaktadır.
Bir müdahalenin objektif şartları hazırdır...Silahlı kuvvetler içinde iki eğilim çarpışmış, 12 Mart'ta yüksek rütbeli komutanlar "Devrimci" kanadı ezerek, Demirel idaresine son vermişlerdir.
Her iki seferde de ordu, hükümeti bunalımı değil, devlet bunalımı varken müdahale etmiştir. 1974'te Ecevit başbakanlığı bırakınca , Türkiye belki de tarihinin en uzun hükümet bunalımını yaşadı. Ama bir ara rejim gelmedi.
(Devlet Buhranı ve Ara Rejim ; 11 Ekim 1979)
"Düşünce özgürlükçüsü" Ilıcak bakın nasıl neler diyor...o zaman "Açılım" yalakalığı moda değil...
Türkiye'nin şartları başkadır. Herşeyden önce, yukarıdaki örneklerin aksine, Türk ordusu 1071'de Anadolu topraklarına girerken, orada yaşayan bir halkı sömürgeleştirmemiştir. Anadolu'nun her karışı atalarımızın kanıyla yoğrulmuştur.
Batının ileri ülkeleri, güçlerini birleştirerek daha kuvvetli olabilmek için Büyük Avrupa'ya doğru yönelirken, Türkiye'yi halklara bölmek istemek, bu yolda propaganda yapmak, memleketi kana bular, Türk milletini zaafa uğratır.
Düşünce özgürlüğü sonsuz değildir. Memleket menfaatleri ile sınırlıdır.
Denize baştan aşağı dalalım derken, boğulma ihtimalini gözden kaçırmayalım.
(Bölücülüğe Ecevit'ten Gelen Tepki ; 13 Ekim 1979)
Ilıcak'ın siyatsi vesayetten yana değil askeri vesayetten yana olduğu günler.
Kırmızı ışık, bütün kuvveti ve kudretiyle terörizm noktasında yanmalı, darbeler, devletin kişiliğine karşı suç işleyenlerin, silah kullanıp can ve mal güvenliğini tehdit edenlerin sırtına, bütün şiddeti ile inmeli.
Bırakalım ikinci sınıf meselelerle hükümet uğraşsın, halkta antipati doğacaksa , o üzerine çeksin. Yıpranacaksa, ordu değil, siyasi iktidar yıprasın. Zira iktidarların alternatifi her zaman bulunur ama Silahlı Kuvvetlerimiz tek ve alternatifsizdir.
(Silahlı Kuvvetlerin Kırmızı Işığı, 8 Aralık 1979)
O zamanlar moda suç kavramını genişletmek, Ilıcak'ta modayı yakından takip ediyor. Bugün ordu niye iç tehditle uğraşıyor diyen Ilıcak, MİT'in sadece dış tehdide yöneltilmeye çalışılmasına şikayetçi.
Devlet gücünün ardında, dimdik kararlı bir cephe oluşuyor. Gaflet gün geçtikçe dağılıyor. O büyük gaflet değil miydi ki, Milli İstihbarat Teşkilatımıza kontrgerilla damgasını vurarak tesirsiz hale getiren, onu sadece dış tehlikelere yöneltmek isteyen. İşte bu gaflet uykusu sırasında , Türkiye yeraltından işgal edilmiştir. Olayların üzerine, eylem vuku bulmadan gidebilmek için, geniş ve müessir bir istihbarat gereklidir. Bataklık ancak MİT'in faal ve cesur çalışmaları sayesinde kurtulabilir. Aksi takdirde sadece sivrisineklere fitil sıkmakla bir ömür tükenecektir.
Alınacak bir başka önemli tedbir , toplu suç kavramını geliştirmek olmalıdır. Suç işleyen bir topluluk içinde bulunanlar, derhal mahkemelere sevkedilmeli ve cezalandırılmalı. ...
Tütengil'in cenazesinde tutuklanan gençler , ne olacak? Yeniden suç işlemeleri , huzur kaçırmaları için hemen salı mı verilecekler?...
Ama alarm zilleri çalarken, hadiselere sadece sosyal açıdan el atmak, eylemleri "insanca yaklaşımlarla" durdurmaya çalışmak, bize vakit kaybettirir.
(Türkiye Yeraltından İşgal Edilmiştir ; 11 Aralık 1979)
Derneklere karşı valiler....Sizce sivil toplumcu Ilıcak hangisinden yana....
Ancak; Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kalındığı takdirde, demokratik haklara saygı gösterilir.
"Irkçı, şoven, asimilasyoncu eğitime son verilsin ve halklara kendi dilinde eğitim yapılsın" fikrini müdafaa eden TÖB-DER yasa dışıdır.
Siyasetle uğraşan eyleme katılan bütün öğrenci dernekleri yasa dışıdır.
Buna mukabil, valinin lüzum gördüğü dernekleri faaliyetten alıkoyması kanunidir. Bölücülük ve komünizm propagandası yapanları yargılamak kanunidir. Devlet Güvenlik Mahkemelerini kurmak tamamen kanunidir; üstelik Anayasa'nın 136. maddesinin gereğidir.
(CHP Dışındaki Sol; 13 Aralık 1979)
Kaynak: Açık İstihbarat Özel